Anlaşıldığı kadarıyla bu adımların atılması hayli uzun süreden beri devletin koridorlarında gelgitler yaşamış. Elbette ki kolay olmayan bir karar. Yaklaşık 50 yıldan bu yana sürdürülen içi irin dolu düşük yoğunluklu savaşın artık son bulması adına Devlet Bahçeli’ nin ses yükseltmesiyle toplumda dikkatleri bu yöne yoğunlaştırdı.
Türki’ye gerçekten de yorgun bir ülke. Kendi vatandaşlarının birbirine silah doğrultması bugüne kadar on binlerce cana mal olması artık sorunun çözümünün kaçınılmazlığı ortaya çıkıyor. Bununla birlikte Ortadoğu’ daki siyasi ve konjonktürel gelişmeler de barışa dair atılacak adımların artık zorunluluk arz ettiği göz önünde bulundurulmasıyla ülkede yeni bir siyasi atmosferin zemini de böylelikle atılmış oldu.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana adına ister Kürt sorunu deyin, isterse kendinizce bir isim koyun. Bu sorun yıllar itibariyle hep ‘’yalanda yaşatma’’ yoluna gidilerek bugünlere geldi. Siyasal iktidarlar gözünü hep gerçeklere kapadı. İşte bunun adı da zaman içinde Kürt sorunu olarak karşımıza çıktı. Peki nedir bu adına sorun dediğimiz.
Kürt kimliğinin inkarıdır Kürt sorunu
Kürt dilinin inkarıdır.
Kürtçe eğitimin inkarıdır.
Kürtlerin vatandaş olarak eşitliğinin inkarıdır.
Kürt sorunu aslında sadece Kürt sorunu değildir.
Kürt sorunu aynı zamanda yalnız Türkiye için değil, tüm bölge için bir barış meselesidir.
Demokrasi meselesidir.
Hukukun üstünlüğü meselesidir.
İnsan hakları meselesidir.
Özgürlük meselesidir.
Dış politikada etkinlik, manevra alanı meselesidir.
Kürt sorunu aynı zamanda aş ve iş meselesidir, daha hızlı kalkınma meselesidir.
Kanımca yukarda zikrettiğim sorunlar yumağı hiç de çözülmeyecek meseleler değil. Devlet kendi vatandaşı olan ve nüfusu sadece kendi içinde 30 milyona varan Kürdü Türk’ten neden ayrı tutsun, tutmamalı. El ele vermiş Türk ve Kürdün Ortadoğu’da nasıl bir güç olacağını varın siz düşünün. Bunca kan ve gözyaşına rağmen halen kucaklaşmasını bilen bu halkların ortak yaşamı birlikte inşa etmesi elbette ki iç ve dış bazı mihrakların işine gelmez. Bu kutlu yolu sekteye uğratmak için hem sağdan hem soldan saldırılar gelmeye başladı, gelmeye de devam edecek. Çünkü bu cenahların gıdası kan ve gözyaşından nemalanmaktır.
Acıları yarıştırmaya kalkışan bu akımların toplumun her katmanında kabul görmemesi adına herkesin barış adına elini taşın altına koyması gerekir. İnadına barış demek için yola çıkmanın zamanıdır o zaman:
Barış, toplumsal bir mutabakattır.
Barış, erdemli oluştur.
Barış, hukukun herkese eşit yaklaşımıdır.
Barış, kardeşliğin kenetlenmesidir.
Barış, umuttur, hoşgörüdür.
Barış, özgürlüktür
Barış, eşitliktir, kardeşliktir.
Barış, çok sesliliktir, çok dilliliktir.
Barışa inanmak, barışı inşa etmek gelecek nesillere bırakılacak en büyük mirastır.
Barış, akan kanın gözyaşının dinmesidir.
İşte devlet aklının devleti olan MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin son birkaç gündür gün yüzüne çıkan adımları ve açıklamaları bölge insanını üzerinde kocaman bir etki yarattığı gerçeği her geçen gün merakla izleniyor. Devlet Bahçeli’nin son çıkışıyla tutuklu bulunan HDP eski eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ı telefonla araması da izlenen yol haritasının bir başka planlanın ilk işaretleri gibi geliyor bana.
Haydi durma sen de barış diye haykır….