. Son dönemde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin girişimiyle gündeme gelen barışa dair gelişmeler dur durak bilmeden sürüyor. DEM heyeti, İmralı’da Öcalan, akabinde Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP’nin eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş ile görüşmesi umutlara dair gelişmelerin filizlenmesine zemin hazırlar nitelikte.
Uzak değil, kısa bir süre önce Devlet Bahçeli’nin girişimiyle gündeme gelen barışa dair söylemler devam ediyor. DEM heyetinin girişimleri elbette ki siyasal iktidar erki tarafından titizlikle izleniyor. Görüşmeler, temaslar, açıklamalar ve atılan adımlar heyet tarafından aklıselim bir yaklaşımla sürmesi de işin ciddiyetini ortaya koymaktadır. DEM heyetinin Selahattin Demirtaş ile yaptığı görüşmenin de yerinde bir tutum olduğu, bunun Figen Yüksekdağ ile de süreceği gerçeği, barışa dair atılan adımların gerçekliğini ortaya koymaktadır. Özellikle Selahattin Demirtaş’ın, heyetle görüşmesinden sonra yaptığı yazılı açıklama dikkate değer. ‘’Her türlü barışın yanında olacağım’’ sözü barışın ne denli kutsal olduğunu ortaya koymakla birlikte yıllarca akan kanın durması, anaların gözyaşının dinmesi anlamını taşıdığını da en iyi bilenlerden bir. Demirtaş, mesajında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Bahçeli’ye teşekkür etmeyi vurgulaması barışa dair önemli bir tutum.
Bir kapısı Ortadoğu’ya açılan Türkiye’nin ateş çemberinden uzaklaşması kardeşin kardeşe kurşun sıkmasının son bulmasıyla mümkündür. Adil bir barışın tüm taraflarca kabul göreceği ve temelinin yasalarla vücut bulacağı parlamentoda bulunan tüm partilerin ve milletvekillerinin omuzlarında tarihsel bir misyon olduğu bilinmelidir. Yaklaşık elli yıldan beri kan kusan silahlar bir daha gün yüzüne çıkmaması adına elbette ki gömülmelidir. Ekonomisi, gelişmesi, çocukları, anne ve babaları savaş yorgunu olan bir ülke düşünün. Mutluluk ve huzur çok pahalı bir argüman olarak önümüze çıkmaktan kendini alıkoymayacak. Tüketebildiği, yok edebildiği, öğütebildiği kadar öğütmekten kendini men etmeyecektir.
Bu anlamda çok hassas bir konu barış. Barışa uzanan her el kutsaldır. Öpülmesi gerekir. Bu topraklar kan ve gözyaşıyla sulanmış. Kürdün de Türkün de bütün enerjisini savaş ve savaş dair atılan adımlar tüketti. Yeter artık demeli. En kötü barış, savaştan iyidir şiarı her yerde dillendirilmeli. Yorgun ve tükenmişliği değil, mutluluğu, huzuru barışı kucaklamalı.
Burada siyasi hırslara değil, toplumsal mutabakata önem verilmeli. Hiçbir toplumsal dinamik geleceğini savaş tamtamlarıyla sürdüremez. Tarih bu tür dinamikleri hiçbir zaman haklı çıkarmadığı gibi yargılamasını da bilmiştir. Savaş ucu görülmeyen karanlık dehlizden başka bir şey değildir. Barış ise aydınlık, huzur, gelişme ve kardeşli demek. Yüzyıllar boyunca el ele tutuşmuş, birçok savaşta omuz omuza durmuş Kürt ve Türk’ün eli barışa kalkmalı. Her türlü siyasi hırsın önüne barışı konmalı. Korkmadan, ürkmeden şiddet ve savaşı yok saymalı. Bu adımları her ne kadar siyasilerin sorunu gibi görülse de toplumsal dinamiklerin de sorumluluğu unutulmamalıdır.
Barışın en büyük özelliği, demokratikleşmeden, insan hakları evrensel değerlerinden, insanca yaşamaktan geçtiği unutulmamalıdır. Her kesim samimi kucaklaşmalı. Zaman kısır döngülerle heba edilmemeli. Yeni şeyler söylenmeli. Bu yeni şeyler güven vermeli. Sen ben değil, bizler öncelikli olmalıdır.