Narin de bu masumiyeti taşıyan çocuklardan biriydi; henüz 8 yaşında, hayatın acımasız gerçeklerinden habersiz, minik kalbiyle dünyayı keşfetmeye çalışıyordu. Ancak ne yazık ki Narin’in dünyası karanlığa gömüldü, o parlak gözlerinde saklı olan hayat ışığı, acımasızca söndürüldü.
KAYIP BİR MASUMİYETİN ARDINDAN
19 gün boyunca süren umutlu bekleyiş, korkunç bir gerçekle son buldu. Narin, bir çuval içinde dereye atılmış halde bulundu.
Olayın detayları henüz netleşmedi, ancak zihinlerde hep aynı soru yankılanıyor: Bir insan, nasıl olur da masum bir çocuğu hayattan koparacak kadar gaddarlaşır?
Bu trajedi, yalnızca bir cinayet değil, insanlığın, vicdanların sorgulanması gereken bir tabloyu da gözler önüne seriyor.
TOPLUMDA VİCDANIN YİTİRİLİŞİ
Toplumsal yapımızda uzun zamandır bir eksiklik var: Vicdan.
Ahlak, etik gibi kavramlar sıkça dile getirilse de, gerçek hayatta bu değerlere dair izler bulmak zor.
Çocuklara, kadınlara, hayvanlara uygulanan şiddet her gün haberlerde karşımıza çıkıyor. Narin’in başına gelenler de bu şiddet sarmalının bir parçası değil mi?
Bu caniler, masum bir çocuğun hayatına kıyarak neyi hedeflediler?
Kendi çıkarlarını mı, yoksa başka bir gerçeği mi örtbas etmek istediler?
Bu soruların yanıtlarını zamanla alacağız, ama Narin geri gelmeyecek.
İşte bu, vicdanın toplumda ne kadar eksildiğinin en acı kanıtı.
GADDARLIĞIN KÖK SALMASI
Bir insan nasıl bu kadar zalimleşir? Belki de en korkutucu gerçek, bu tür olayları gerçekleştiren kişilerin sıradan görünmeleridir. Dışarıdan bakıldığında dininden, ahlakından dem vurabilirler, ancak çıkarları tehdit edildiğinde maskeleri düşer ve altındaki canavar ortaya çıkar.
Bu canavar, bireysel hırslar, aile içi şiddet, yoksulluk ve eğitimsizlikle besleniyor. Toplumun çeşitli katmanlarında büyüyen bu kötülük, gün geliyor ve bir çocuğun hayatına kıyacak kadar merhameti yok ediyor.
Narin’in kaybı, yalnızca bir trajedi değil, aynı zamanda toplumsal bir çöküşün sembolüdür. Her gün çocuklar, kadınlar şiddetin kurbanı oluyor. Sözde değerler, çıkar çatışmalarında bir bir yok ediliyor.
Bu gidişatı değiştirmek, ancak vicdanı tekrar toplumsal bir değer haline getirmekle mümkün olacak.
CEVAPLAR HALA YOK, AMA SUÇLU BELLİ
Narin’in hayatını söndüren kişi ya da kişiler elbet bulunacak. Adaletin kılıcı er geç inecek. Ancak asıl soru şu:
Biz, toplumsal olarak nerede yanlış yapıyoruz?
Bir çocuğun hayatına kıyacak kadar vicdanı körelten ne?
Toplumsal değerlerimizin bu kadar aşınmasına nasıl izin verdik?
Bir çocuk, masum bir çocuk, hayattan koparıldı.
“Ne kazandınız? Neyi elde ettiniz?” diye sorası geliyor insanın, ama biliyoruz ki bu tür canavarlıkların cevabı yoktur. Yalnızca derin bir sessizlik kalır geriye, toplumun vicdanındaki kaybolmuş sesi yansıtan bir sessizlik.
BİR UMUT VAR MI?
Bu tür olaylar karşısında umutsuzluğa kapılmak kolaydır. Ancak her trajedi, bize kendimize şu soruyu sorma fırsatı sunar:
Nasıl daha iyi bir toplum olabiliriz? Çocuklarımıza nasıl daha güvenli, daha sevgi dolu bir dünya sunabiliriz?
Cevap belki de kalplerimizde gizli. Birbirimize karşı daha anlayışlı, daha merhametli olmayı öğrenmek zorundayız.