Bir Papaz Bir İmam ve yanlış düğün

Kıymetli okurlar sizlere bugün ikinci baskısı yapılacak olan “Diyarbakır Kızı İrma” anı romanından bir bölüm paylaşmak istiyorum. Günümüzde Müslümanlık farklı yorumlanıyor diye düşünüyorum.

Abone Ol

Farklı Müslüman cemaatlerinin çekişmesi bürokrasi alanında bile yer kapma telaşına anlam vermemiz güçleşirken. Dervişliğin “Bir lokma bir hırka” ilkesine bilmeyenlerin oluşturduğu aynı cemaatten olan kişilerin “Dünya Malı” için saç başa post kavgasını ibretle izledik. Geçmiş yazılarımda bahsetmiştim. Bürokraside yükselmenin yolu müdürün hangi Cuma namazına hangi camiye gittiğini tespit edip arkasında saf tutmak değildir. İşinde uzmanlaşıp “haram pirzola” yemeden millete hizmet etmektir. Desem eleştiri hakkınız yoktur. Dilerseniz Trabzon Oflu hocanın “direkt Allaha bağlıyım” dediği 1970 yılların saf ve temiz siyah, beyaz günlerine dönelim mi? 

1 - Görsel:Foto 1900 yılında çekilmiş Mimar Sinan eseri olan Behram Paşa Camii şadırvanı Diyarbakır.

2 - Görsel: Diyarbakır Meryemana Kilisesi. Foto by: Mehmet Kılıçoğlu

KeşeEbune Aziz bazalt taşlı sokağa çıktı. Fötr şapkasını nazik bir şekilde başından çıkarıp herkese selam verdi. Saygın ve itibarlı birisiydi. Alipaşa mahallesinde Tümes’in fırınının önünden geçerken genç yaşlı tüm ahali yerinden kalkıp hafif doğrularak selam verdi. Tarihin bilinen en eski Hıristiyan topluluğu Ortodoks Süryaniler günde yedi vakit KeşeEbune Aziz’in arkasında  “Slawotho Süryani namazı” kılıyorlardı. Başörtülü kadınlar arkada önde erkekler secde etmişlerdi. Eski Ahit’ten esinlenenler, Süryanice bilmeyenler aynı duayı Kürtçe okuyorlardı.  Önemli olan onlar için özdü, mesajın kendisiydi. Dördüncü yüzyılın ilk yarısında yaşayan Süryani Teolog Mor Efrem, reform yapmış hem ilahilerin kilisede okunmasına, hem de kadınların kiliseye alınmasına izin verdiği için şükranlarını sunuyorlardı.                       

Süryaniler ’in güneşi, kilisenin sütunu ve kutsal ruhun gitarı Mor Efrem’in Süryaniler arasında inanılmaz bir saygınlığı vardı. Süryaniler’in peygamberi Mor Efrem’indönemin en önemli şairiydi. KeşeEbune Aziz “İlim” ilahisi de her namazda okunuyordu. “Altını ölçülü bir miktarda kazanmaya çalış, Ama ilmi sınırsız olarak öğrenmeye gayret et. Çünkü altın sıkıntıları çoğaltır’’ diyordu.

Sarıpişoakşamüzeri sokakta oynarken, Lalebeğ mehlesinde Meryem ana kilisesinden tarafından gelen siyah cüppeli, boynunda haç olan Papazı gördü. Sokakta oynayan Sarıpişo’ yu yolda durdurdu; ‘’Süryani FırıncıSagdo’nun evi neresidir’’ diye sordu. Evde nikâhı kıymaya giden papaz aynı anda mahallede iki düğünolduğundan habersizdi. Sarıpişo çocuk aklıyla Papaz’a bir şaka yapmaya karar verdi. Düğün yapılan Müslüman aile Berber Arap MıheHasırcı’nın evine götürdü. Düğündekiler Papazı görünce bozuntuya vermediler. Önüne Diyarbakır’da düğünlerin klasik yemeği Tırşık, pilav ve zerde üçlüsü kondu. Papaz bir gariplik olduğunu anlamıştı. Çünkü önüne şarap konulmadığı gibi. Hafızlar Mevlid-i Nebi okumaya başlamıştı. Düğün sahibine kibarca ‘’Damatla gelini getirin nikâhı kıyayım.’’ dedi. Düğün sahibi Arap Mihe çok rehetbiadamdi; ’’Valla papaz efendi az evvel MelleMıhyeddin hoca nikâhıkıydi. İstisen sende kıy, maksat çift dikiş olsun. Oğlumunnikâhıkundikayim (saglam) olsun.’’ dedi. Papaz kendisine bakıp hınzırca gülümseyen Sarıpişo’yu göstererek; ‘’ Ha bu benamus beni yanlış düğüne getirdi. Senin babana söliyeyimdögsün’’ Bütün cemaat gülmeye başladı. Papaz; ‘’Öteki düğünden beni şimdi bekliler’’ Sarıpişo babası ertesi gün hem dövdü,  hem de ders verici bi kelam etti. ‘’Din adamlarına saygılı ol’’ 

Görsel: Mağma Dergisi, Alipaşa mahallesi kentsel dönüşüm öncesi.

Diyarbakır’ın sokaklarını süsleyen diğer tarihi yapılar arasında en ünlüsü olan Cemil Paşa konağının arkasında Binici sokağında heyecanla bağırıyorlardı.  Bir teneke kutunun fırlatılmasıyla onu kapan ilk çocuğun koşmasıyla oyun başladı.  Kuka adını verdikleri oyuna almadıkları Gurikeçel Alokızmıştı;  “Beni niye oynatmısız, ben akopiciyem?”(gayrimeşru saksağan yavrusu) diye sorarken .oradaki çocuklar bağırmaya başladılar.; ‘’ula keşiş geli,  ula keşiş geli‘’ 

Karşıdan siyah giysileri ve ayrılmaz fötr şapkasıyla Diyarbakır Süryani Kadim Meryem Ana Kilisesinin papazı KeşeEbune Aziz gözüktü Ellerinde salçalımehle ekmeklerini ısıran çocuklar birdirbir, uzuneşek, istop, çember çevirme, köşe kapmaca, körebe oynamayı bıraktılar. Oyunu bırakıp yeni bir eğlenceye başladılar;  Keşişin peşinden; ‘’ Keşiş al sana bir şiş’’ Bağırmaya başladılar. Çocuklardan birisi yerden karpuz kabuğu alıp fırlattı. Keşişin sırtına geldi. YanpiriHakko nakaratı değiştirdi; ‘’Fille (Gavur) haço, Fıllehaço’’ Keşe Ebune Aziz çocuklara döndü;  ‘’Çocuhlarmaeyıbdegel ananız babanız heç mi terbiye vermi’’ Sarıpişo daha önce Papaz yüzünden yediği dayağı unutmamıştı. Yerde bulduğu boş Ünal gazozunu,’’ Gavur Haçofıllehaço’’ diye  bağırıp  papaza attı fırlattı. Ancak şişe ıska geçti.

O an birisi Sarı Pişo’nun kulağını tutup sıkmaya başladı. Sarı Pişo arkası dönük olduğundan yüzünü göremiyordu. Alipaşa ilkokulunun da öğretmeni Azize Hanımda olamazdı. Öğrencilerini dövmeyen hep iyilikle yola getiren bir melekti. Hem Azize Hanım büyük postanenin arka sokağında oturduğundan oradan geçmezdi. Alipaşa ilkokulunun müdür yardımcısı Cuma Hoca olabilirdi. Cuma Hoca kadar insanların kulağını iyi tanıyan içinde kaç sinir olduğunu bilen, kulak burun bogaz uzmanı bir Doktor bile onun gibi kulak çekemezdi. Kulak memesinin içindeki sinirleri iyi bildiğinden Önce iki parmağının arasında iki kat yapar sanayi deki kumpaslar gibi iyice ezer. Sanki ara sıra durup içine isot döküp tekrar devam ettiğini düşünürdünüz.  Çok kısa aralıklarla doğum sancısı gibi gelen hisler sıklaştıkça arkadan enseye bir tokat geleceğini tahmin etmek zor değildi.

Sarı Pişo Kulağı aniden kumpastan kurtulunca bunun Cuma Hoca olmadığını anladı. Çünkü bu onun stili değildi. Enseye bir adet şaplak ardından tepeye bir çivi çakma ritmi olmadığına göre bu kimdi? Sarı Pişo nihayet dönebildi. Bu zati muhterem Behram paşa caminin imamı Melle Said ten başkası degildi. ‘’SarıPişo senin yaptığıneyıbdegil. Allahvekil baban söylerem seni çükinden tavana asar’’ Bu sırada KeşeEbune Aziz;  ‘’Senin baban da bir Hristiyan’la ortak değil mi. Bedros amcan duysa sahan kızar’’

Mele Said uzaktaki çocukları çağırarak; ‘’Korkmayın dövmem, Hepinizin babasını tanıyambahın tek tek şikâyet etmahistemiyem. Hepize Kuran-ı Kerim öğrettim. Orda ne yazıyor. Bir kulun cezasını Allah verir, gerek bu dünyada bir musibet verir, bazen de öteki tarafta cehenneme yollar. Bahan nasıl hürmet edisis Papaz Aziz Efendi buradan geçerken top oynısız ne yapısız bırahacahsınız o geçinceye bekleyacahsız. Anlaşildimi.’’

Çocuklardan olur alırken yürümeye başladılar. Konuşmalar sırasında Mele Sait yere çömelmiş tütün tabakasını açmış iki tane pelicıgare sarmış birisini Keşe Ebune Aziz’e uzatmıştı. Sonra sigaraları Mele Said muhtar çakmağı ile keşişin cigarasını yakmış beraber yola koyulmuşlardı; ’’Ne tarafa Melle Sait İkindiyi kıldıracağım sen nereye bende Aşefçilerden kengeralacagambizim hanım meftunesiniyapacah. İstersen bu ahşam gel beraber yiyah’’Melle Sait; ’’ Başka zaman inşallah, afiyet şeker olsun’’

Mahallenin çocukları bu iki din adamını yan yana gelince birbirlerini kafasını gözünü yaracağını sanıyordu. MelleSaidin bir Cuma hutbesinde dinlediği sözleri Sarı Pişoyu etkilemişti; Kuran-ı Kerim’den Zümer süresi 44 ayetini okuyordu; ‘’Bütün şefaat Allah’ındır göklerin ve yerin mülkü onundur. Bizler bu insanlarla kaç asırdir aynı mahledeyaşamışıh. Aynı okulda okumuş aynı küçelerdeoturmışuh. Fırıncı Ermeni Tümesin çıkardığı fırınından çıkan ekmekleri paylaşmışıh. Ecdadımız Osmanlı’dan beri devam eden bu âdetimizi yaşatmak gerekir. Neticede o Haço’ysa(Hristiyan) hesabını o verecah biz vermeyacagız onun günahı varsa ona,  benim günahım varsa ben çekecegam. Ne demişler her koyun kendi bacağından asılır.