Yaşananları görünce durumun pek de öyle olmadığı görünüyor.
Bir aileyi düşünün; tasarrufta bulunmaya karar veriyor; ama aile bireylerinin bir bölümü buna uyuyor, bir bölümünün ise umurunda değil. Buna ortak bilinçle tasarruf yapıldığını söyleyebilirisiniz.
Nedense tasarruf deyince hep akla gelenler çalışanlarla, emekliler oluyor. Yıllardır bu hep böyle gidiyor. Geçmiş yıllarda da bu hep böyle yapıldı, şimdi de böyle. Sadece çalışan ve emekli kesimden tasarruf etmeleri beklendi ve diğer kesimlere dokunulmadı. Yani yöntem değişmedi, adeta bir gelenek haline geldi.
Çalışan ve emekli kesimden tasarruf yapılması istenirken, diğer kesimlere dokunulmaması sizce adil midir? Deyim yerindeyse; yemeği yiyen başkası, ama faturayı ödeyen hep çalışan kesim ve emekliler oluyor.
Emekliler için ''para yok'' diyerek ücret artışı yapılmazken, belli bir kesim ise tasarruf uygulamasına dahil edilmiyor.
Bugün kamu kurumlarına baktığımızda araç sayılarının fazlalığı göze çarpıyor. Gelişmiş ülkelere göre, oldukça fazla araç var.
Ülkemizde kamuda makam aracı sayısı 125 bin adet. Türkiye makam araçları yönünden “Dünya rekorunu”nu elinde bulunduruyor. Ülkemizde 125 bin kamu aracı varken, bu sayı Almanya'da 9 bin, Japonya'da 10 bin, Fransa'da 8 bin civarındadır.
Araç kiralamanın maliyeti yüksektir. Bir aracın günlük ortalama kira bedeli 3 bin lirayı buluyor. Kamuya yük getirmesin diye yapılan bu uygulama aslında, en büyük yükü getiriyor. Nedense buralarda tasarruf akla gelmiyor. Bu sadece ilk göze çarpan bir örnek.
Bugün bizim gibi ekonomik sorunlar, pahallılıki, gelecek kaygısı yaşamayan gelişmiş ülkelerdeki kamu yöneticileriyle bizim yöneticiler arasındaki fark nedir biliyormusunuz? O gelişmiş ülkelerin kamu yöneticileri bisikletlerle işi gidip gelirken, bizimkiler ise lüks araçlara doymuyor.
Eğer bir ülkede tasarruf yapılacaksa buna herkesin uyması gerekir. Birilerinin uyması ve birilerinin uymaması, tasarruf masalından öteye gitmez.