Son günlerde sıkça gündeme gelen ‘’Çeteler’’ diye tabir edilen guruplar, kendi aralarındaki çatışmaları hayatın her alanına yaymış durumdalar. Özellikle İstanbul’da adeta kendi aralarında parselledikleri bölgelerde hüküm süren çeteler, bununla da yetinemez hale geldiler ve alanlarını genişletme eylemlerinde bulunmaktan kaçınmıyorlar.
Bunların başında Suriyeliler, Afganlılar, yer yer de Pakistanlılar ve daha birçok göçmen-sığınmacılar adeta yeni yeni getto alanları yaratmak amacıyla kıyasıya bir mücadele içine girmiş durumdalar. Özellikle Esenyurt, Tarlabaşı, Tepebaşı, Beyoğlu, Fatih, Esenler, Bağcılar gibi semtlerde örgütlenmelerini yoğunlaştırdılar.
Gündüz gözüyle ellerinde silah ve kesici aletlerle boy göstermeleri, çevrede yaşayan ev sahiplerini ve esnafta korku ve panik yaratmaktan kaçınmıyorlar. Polisin yoğun çalışması karşısında dönem dönem kabuklarına çekilen çete üyeleri, olası bir hareketlenmede ‘’Biz buradayız’’ der gibi burunlarını göstermekten kendilerini alıkoyamıyorlar.
Çeteler, Karadenizlilere ve Kürtlere karşı düşük profilli adımlarını dahi kolay kolay atamıyorlar. Çünkü bunlardan çekindikleri her hallerinden belli oluyor. Denemediler değil, ama bir adım ileri gidemediklerini görünce gerisin geri kabuklarına çekilmekten, kendilerini alamıyorlar.
Genelde İstanbul’un gece hayatının can damarı olan Beyoğlu civarı, gece saatlerinde hiç de tekin olmayan bir bölge haline gelmesine neden olan Suriyeliler, korku sınırlarını genişleterek her türlü davranış ve eylemde başı çeken guruplardan.
Kendi alın teriyle çalışarak karınlarını doyuran, kazandığı bir kısım parayı da ailelerine gönderen kesimler yok mu? Elbette var. Türkmen gruplar. Ev işlerinde, hasta bakıcılığında, işyeri çalışanları olarak kendilerini bu çetelerden soyutlamış durumdalar. Pek bulaşmazlar, ama kendilerine yönelik atraksiyonlarda da örgütlülüklerini göstermekten de çekinmezler.
Peki bu çeteleşmeler karşısında yerliler ne yapıyor? Son dönemde lugatımıza giren ‘’Yerli ve Milli’’ gençler de kendi çaplarında örgütlenerek, gelişen eylemlere karşılık tavır almaktan kaçınmıyorlar. Yer yer mahalle kavgaları ve çatışmalarda boy gösteren yerliler, bunu bir görev addediyorlar.
Çetelerin kendi aralarındaki silahlı çatışmalarda can kaybı ve yaralanmalarının da haddi hesabı yok gibi. Gettolarında kalıcı hale gelmek için ev ve işyeri satın alan guruplar, polisin adeta kontrolü altında olmalarını bilmelerine rağmen, fırsat bulduklarında başka mahallelere girmek için yoğun çabaları da bilinen bir gerçek.
Sakın bu öngörülerimi ‘’Irkçılık’’ diye alnıma yaftalamayın. Sadece içinde bulunduğumuz sosyal durumu irdelemek istedim. Bu durumun devam etmesi halinde ülkenin diğer bölgelerinde de vuku bulur endişesi içindeyim. Ekmek aslanın ağzında bir durumla karşı karşıya kaldığımız unutulmamalıdır.
Kendi topraklarında iş bulamayan Anadolu çocukların, bir zamanlar taşı toprağı altın diye tabir edilen İstanbul’a gelişleri bile artık tarih oldu gibi.
Hayatın kendi akışına göre yol alması gerekir. Beleşten para kazanma, hakkı olmayanı zorla alma gibi feodal düzen kalıntısı düşünceler yok olmalıdır. Aksi durumda, çeteler, çeteleşmeler her geçen gün değişik görünümler altında örgütlenerek, boy göstermekten kaçınmazlar. Bu da toplumsal tepkilere ve kaosa neden olur. Allah korusun.
İyi okumalar, selam ve sevgiler.