Narin Güran'ın kaybolması ve acı sonu, sadece bir çocuğun değil, tüm ülkemizin kaybettiği bir masumiyetin sembolü oldu.
Narin'in hikayesi, ne yazık ki tek başına değil. Ülkemizde çocuk istismarı, kadınlara yönelik şiddet ve cinayetler, neredeyse her gün gündeme geliyor. Bu olaylar, toplumumuzun derin yaralarını gözler önüne sererken, sorunun kökeninde yatan nedenleri sorgulatıyor.
Peki, neden masum çocuklarımız ve kadınlarımız bu kadar korunmasız? Bir zamanlar geleceğimiz olarak gördüğümüz çocuklarımızı bugün neden bu denli savunmasız bırakıyoruz? Cevap, belki de toplumumuzun giderek artan bireyselcilik, rekabet ve maddiyatçılık anlayışında gizli.
İnsani değerlerin yerini bencillik ve duyarsızlık alırken, vicdan ve ahlak kavramları lüks sayılır hale geldi.
Bu tablo karşısında sadece bireysel suçlulardan bahsetmek yetmiyor. Siyasi söylemler ve yöneticilerin tutumları da bu sorunun büyümesinde önemli bir rol oynuyor.
Geçmişte bir kadın bakanın, çocuk istismarı olayını önemsemeyen açıklamaları, toplumda büyük tepki toplamıştı. Bu tür açıklamalar, sorunun büyüklüğünü görmezden gelmek ve sorumluluktan kaçmak anlamına geliyor.
Yaşanan olayları "Avrupa kültüründe" diye etiketlemek ise sorunu anlamak yerine, sorumluluğu başkalarına atmanın bir göstergesi. Bu tür popülist yaklaşımlar, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet sorunlarını çözmez.
Bu tür suçlar, hiçbir kültüre özgü değil. Aksine, bu suçların temelinde yatan nedenler, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, güç dengesizlikleri ve şiddet eğilimleri gibi evrensel sorunlar.
Diyarbakır'da yaşananlar, sadece bir coğrafyanın değil, tüm Türkiye'nin sorunudur. Bu olay, çocuk istismarının ne kadar vahim boyutlara ulaştığının acı bir kanıtıdır. Bu sorunu çözmek için sadece bireysel değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasi bir mücadeleye ihtiyacımız var.
Çocuklarımızın geleceği bizim ellerimizde. Onları korumak ve kollamak hepimizin görevi. Bu konuda duyarlı olmak ve sesimizi yükseltmek zorundayız. Yoksa, daha nice Narin'ler kaybolmaya, daha nice masumiyetler katledilmeye devam edecek.
Unutmayalım, çocuklarımızın gülüşleri, geleceğimize dair en büyük umudumuzdur. Bu umudu karartmaya kimsenin hakkı yok.