Suları buz gibiydi. Gençler bu havuzlarda yüzerek serinlerdi. Burada birde buz fabrikası vardı. Sur dışında çeşitli noktalarda kar kuyuları bulunurdu. İftara yakın saatlerde balıkçılar başında, dört yolda ve dağ kapı da kalıp, kalıp buz ve kar satılırdı. Gider kuyruğa girer, 25 kuruş veya 50 kuruşluk, yarım kalıp veya çeyrek kalıp buz alınırdı Erimesin diye ıslak bezlere sarar çabucak eve götürülürdü.
Kova veya leğene doldurulan suyun içine atılırdı. Birkaç parça buz da Meyan kökü, limonata, ayran ve lebeninin içine bırakılırdı.. Soğuk su ihtiyacı öyle giderilirdi.
Tatlılardan ise sütlaç, lokma, sakal oynatmaz, Zerde, kalbur hurma, ev baklavası, kadayıf, Nuriye tatlısı yapılırdı. Meyve olarak da genelde Diyarbakır karpuzu ve yörede yetiştirilen haso çerko, ezo, beji veya Sımakı Kavunu yenirdi.
Kasaplardan et alınırken öyle, pirzola, biftek, kuşbaşı, kıyma denilerek alınmazdı. Kasaba yapılacak yemeğin ismi söylenir kasap da ona göre et verirdi. Mesela, evde meftune yapılacaksa kasaba gider meftunelik, dolmalık veya köftelik et istenir kasap ona göre et verirdi.
Kış Mevsimine deng gelen ramazanlarda ise yemek olarak Kibemumbar, Kuru Fasulye, kurutmalardan yapılan Ekşili Etli Dolma, Kızartmalar, Hırçıklı Meftune, Kış Kabağı Meftunesi, Nardan Aşı, Tavuk veya Hindi dolması ve Sarma yapılırdı. Çorba olarak da evde yapılan Tarhana veya Mercimek Çorbası yapılırdı.
Durumu düşük olanlar başta olmak üzere, eş dost akraba ve komşular iftara alınırdı. İftar saatinde tabak, tabak, tepsi, tepsi yemekler kapı komşulara gönderilirdi. Yoksullarımızın bile gözü gönlü toktu. Evinde pişirdiklerini tabakla kapı komşularına gönderirlerdi.
Teravih namazına kadınlarda giderdi. Mahalleli, kapı komşu kadınlar, genç kızlar anneleriyle birleşir toplu olarak camiye gider hanımlara ayrılan bölümde teravih namazını kılarlardı. Erkek çocuğu ve gençlerde babalarıyla teravih namazına giderlerdi.
Teravihlerden sonra komşu ziyaretleri yapılırdı. Burada çayla birlikte su böreği ikram edilirdi. Karpuz- kavun ikram edilirdi. Daha sonra dini sohbetler yapılırdı.
Kahvehanelerde Cenkler Anlatılırdı
Kahvehanelerde, teravihten sonra cenk kitaplarını okuyanlar vardı, onlar okur kahvehanedekilerde zevkle dinlerlerdi. Kitap öyle bir günde bitirilmezdi. Tam heyecanlı yerinde kesilir arkası yarın derlerdi.
Minarelerde sahura yakın saatlerde kasideler, naatlar okunur Müezzinler birbiriyle rekabet edercesine ses güzelliklerini güzel eserlerle, kaide ve makamlarla ortaya koyarlardı.
Oruç tutan çocukların ceplerine ceviz, şeker ve para konurdu. Büyükler onları sırtına alıp gezdirirlerdi. Bunun da sevap olduğuna inanılırdı. Adeta çocukların oruç tutmaya teşvik edilirdi.
Gündüz havalar çok sıcak olduğu için yaşlılar namazdan sonra camiden çıkmazdı kuran hatım ederlerdi. Bir sonraki namaz saatine kadar caminin bir köşesinde uzanır dinlenirlerdi.
Kentteki Gayr-i Müslimler Ramazanlarda dışarıda asla bir şey yemez ve içmezlerdi. Hiçbir zaman oruçlu olanların yanında yenilecek-içilecek bir şeyi ellerine bile almazlardı.
Teravih namazından sonra camiden çıkanlara sunulan ikramlar vardı. Bu genellikle mahalle tatlısı, lokum, akide şekeri, meyan şerbeti olurdu.
Camilerde, minarelerde hoparlörler yoktu. Müezzinler 5 vakit namaz saatinde minareye merdivenlerden yürüyerek çıkarlardı. İki elini kulaklarına götürerek ezan okurlardı.
Minarelerin etrafındaki lambalar yandığında iftarın yaklaştığını anlar ve pür dikkat ezanın okunmasını beklenirdi. Ezanın sesini duymayanlar, atılan Ramazan Topunun sesini duyarlardı.
Diyarbakır’da İftarda ve sahurda top atılırdı. Top görevlisi vardı. İftar topu bir zamanlar İç Kaledeki Virantepe de, daha sonra Benusen ile Yedi Kardeş burcu arasında sur üzerine taşınan Ramazan Topu oradan atılır ve her taraftan duyulurdu. Ezan sesini duymayanlar topun sesiyle iftarını açardı. Bu top sesi yakın köylerde bile duyulurdu.
Devam Edecek (Diyarbakır da Kutsal Emanetler Vardı.)