Size çok kolay geliyor değil mi, Bilgisayarı açın 3 gün evvel kaçırdığınız yemek programı karşınızda. Bir tuşa basın İşte bu kadar kolay, artık pasta kek yemekten 110 kiloya ulaşmış, 1,5 metre boyundaki teyzemizi dinleyebiliriz. ‘’Kek olmamış ağızda dağılmıyor, benim gelinim bunu kapıdaki sarman’ın önüne bile koymaz’’ Aslında amacı kek değildir, Zavallı yeni gelini rencide etmektir. Büyük ödülü kapmak, magazin dünyasında kendi egosunu tatmin etmek ister. Hoşlanmadınız mı açın bir aksiyon filmi, veya hoşlandığınız bir müziği dinlemeniz TV de karşınızda uzakta. Bir an internet gitse sanki size dünyanın sonu gibi bir ruh halindesiniz.

29 kasım 2015 de kaybettiğimiz duayen gazeteci Hasan Pulur’a yazdığı kitabını imzalatırken kısa süreli bir sohbetimiz olmuştu.  Bir soru sormuştum “Üstadım, benim kitap yazmaya hevesim var, en zorlandığınız konuyu söyler misiniz?”  Bana şöyle bir yanıt verdi  “Arşivden bir yazı çıkarmak saatlerce vaktimi alıyor, 83 yıllık ömrümün 35 yılı gazetecilikle bunun çeyreği milliyet’in arşiv odasında geçmiştir.” Şimdi bilgisayarınızı açın üye olmanız şartıyla çoğu gazetenin dijital arşivi bir tık uzağınızda.

Gıcık olduğunuz bir  politikacı var, değil mi? Beş yıl önce sosyal medyada Seçim heyecanıyla “Diyarbakır surlarında 60 burç vardı, sonra benim dönemimde 12 burç daha yaptırdım, Şu an 82 burç vardır dese, isteyen gazeteci iki dakikalık bir taramayla. Onun yazısını alıntı yaparak onların tarihinin o kişinin dedesinin 972 kuşak öncesinde bile karpuzda vitamin olduğunu, kısacası doğru söylemediğini kanıtlar. Gerçi kanıtlasa bile bizim mehleden birçok yaşlı ağabeyimiz, “ Kuran’ıma bu gazeteci yalan söli, zaten bizim partiden degil, Abuzittin beg ne sölise dogri söli” der, bırakalım o benden daha yaşlı olan kuşak hayal aleminde yaşasın. Evet, konuyu saptırmayalım, o konu başka bir yazı konusu.

  

Oysa 1974 yılında ne kadar sabırlıymışız. Büyük bir ciddiyetle ev halkı tüpü lambalı olan 67 ekran TV nin on dakika kadar ısınmasını beklerdik. İktidarsız voltaj yüzünden regülatör kullanmak farzdı. 05.06.1974  tarihi bir gündü 700 watt gücündeki Diyarbakır televizyon vericisi yayına başlamıştı. Bizim eve gelen ilk televizyon bizim aklımızın yetmediği, “gavur icadı” Alman Hans’ın bize özenle! yaptığı  Nordmende Spectra siyah beyaz  tüplü televizyon idi. 80 ler dizisinde Fehmi enişte hep söylerdi “Başıma icat çıkarmayın diye, yeğeninin verdiği ünlü repliği hatırlayalım. “Fehmi enişte, sen böyle diyorsun ama bütün icatlar Avrupa’dan çıkıyor!” Babamın aldığı TV şimdi yerinde İnönü caddesinde bir seyahat acentesi olan şehrin ilk Arçelik Baysi olan Hikmet Hamzaoğulları’ndan almıştık. Hikmet amca akrabamız olduğundan bize bir torpil yaptı. ‘’Bize 10 TV geldi sadece biri beyaz ahşap kasa onu da size veriyorum.’’ Demişti. Sur içinde arkadaşlarla diyalogumuz ilginçti. Remo ; Bizim TV Grundig erepçede konuşi (Suriye TV çekiyor, anlamında)  Guri Alo ;Bizimki şaplorens anam üstünü örttü kimseye ellet mi (SchaubLorenz)  Remo cevap verirdi “Oglim anlamadım, anana kim ellemi,” onu yanıtı Terbiyesiz Qebrag, ben ele söledim. Ben en son konuşurdum “Bizim TV Diyarbekir’de kimsede yoh” çocuklar Niye altın kaplamadır. “Bizim beyaz formika ahşap Nordmende’dir.”Yoh ula sarıpişo yalan söli, heç beyaz ahşap TV olur.”

Haftada üç gün Ankara’dan Betamax kasetle paket yapılır, Zaten ismi “Paket Yayındı” İstanbul’un  izlediği Uzay yolu, Kaçak, Dallas dizilerini Diyarbekir’de bir hafta sonra izlerdik. Uzaktan kumandanın icat edilmediği yıllarda zaten TV tek kanaldı. Adile Naşit Teyzenin mutlaka regülatör alın yoksa voltaj yüzünden TV yanar diye reklamlara çıktığı zamanlardı. Karasal vericiden 4 metrelik antenle görüntü almak kolay degildi. Toprak damda anteni rüzgârgülü gibi çevirirken, Babamın aşağıdan sesini dinlerdim. ‘’Ula kaplama iki dekke evvel çevirdiğin Kerejdag  terefıne döndür.Arbedaş mehlesi tarafı çekmi.’’  Bazen de ‘’Komiser kolombo’’nefes kesen takibini izlemek yerine, Damdan düşüp Numune hastanesinin ortopedi bölümünü  boylayanlar çoktu. ‘’ Hemşire hanım eyagım çoh agri ‘’ diyenlere Hemşire hanım ‘’Doktor bey şu an yukarda Görevimiz Tehlike izliyor çağıramam’’ derdi. Görevinin başında olması gereken doktorun hastalarını dizi uğruna tehlikeye atması ne kadar doğruydu tartışılır. O yıllarda Kırşehir cezaevinde gardiyanların Dallas dizisini izlerken, aylarca süren tüneli kazan mahkûmların zamanlamasını kayda geçirip, onları da zekâlarından dolayı tebrik etmek gerekir.

1974 senesinde Tele misafirleri unutmamak lazım. Mahallede sayıca az olan evler tıka basa dolar. Çocuklar Heidi büyükler Amerlkadan gemi içinde gelen boyunları zincirli köle dizisi Kunta kinte izlerdi. ‘’Niye izlisiz Kunta kinte zencilerini, Bizim hayatımız bunlardan kötü, ömrüm zeten zıbıl (çöp) olmiş, hayatımda sürünmekten sur içinde bazalt taşlar aşındı’’ diye sessizliği bozanlara ‘’ Ahmo, Allah'ın adını verdim yav bi sus’’ denilince. Küsen komşular çok olurdu. Bu yazımı tek kanallı paket programları izlemiş biri olarak, Teknoloji gelişince yüzlerce kanal arasından seyretmeye değer bir şey yok diyen okurlarıma ithaf ediyorum.

Görseller :  Güney Sahafevi