Diyarbakır’ın Bağlar ilçesi, Tavşantepe Mahallesi’nde kaybolan Narin, o meleğin ta kendisi.
21 Ağustos’ta, Kur'an kursundan ayrıldıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamadı. Sanki yer yarıldı da içine girdi. Ne bir iz, ne bir haber... Küçük Narin’in akıbeti belirsiz.
Bu küçük melek, henüz doğruyu yanlıştan ayırt edemeyecek, kötülüğün ne demek olduğunu anlamayacak yaşta. Oyunla gerçeği ayıramayan, her şeyin bir rüya olduğu bir dünyada yaşayan bir çocuk. Ve şimdi, o dünya sessizliğe gömülmüş, Narin’in sesi kaybolmuş durumda.
Narin’in bulunması için herkes seferber oldu; devlet, millet, herkes...
Dağlar, taşlar aranıyor, ama Narin yok. O annenin çaresiz feryatları, babanın sessiz çığlığı, insanın yüreğine kor gibi düşüyor. Bir evladın yokluğu, bir anne-baba için nasıl dayanılmaz bir acı... Anlatmak mümkün mü?
Bu olay, Türkiye’nin yıllardır kanayan yarası olan kayıp çocuk gerçeğini de bir kez daha acımasızca gözler önüne serdi.
Kahramanmaraş depremi sonrasında da kaybolan çocuklar gündeme gelmişti, ancak yetkililerin sessizliği bu acıyı daha da derinleştiriyor.
TÜİK, 8 yıldır kayıp çocuk verilerini açıklamıyor. Ama gerçekler gizlenemez: Son yıllarda kayıp çocuk vakaları üç katına çıktı.
Bir düşünün, her gün 32 çocuk kayboluyor. Yılda 10 bin çocuk… Bu çocuklar nereye gidiyor? Kim onları koruyamıyor?
Bir çocuğun kaybolması sadece bir ailenin değil, bir toplumun da vicdanını yaralar. Çünkü her kaybolan çocuk, hepimizin kaybıdır. Ve her kayıp çocuk, masumiyetin yitirilişidir.
Narin’in bir an önce bulunması için dualar ediyoruz. O masum melek, umarız tekrar yuvasına döner.