Geçmişte Diyarbakır'da pek hırsızlık olmazdı. Çünkü hırsız yoktu, hasbelkader hırsızlık damgasını yiyen biri olsaydı utancından memleketi terk ederdi.
Günümüzdeki Sur İlçesindeki evler, tek katlı, iki katlı avlulu evlerdi. Avlu kapıları gece bile kilitlenmez, bir çengel ile kapatılırdı. Bir damdan diğer damlara kolaylıkla geçilebilirdi. Çünkü evler genellikle bitişikti. Ama yine de istisnalar kaideyi bozmaz diyeyim, ihtiyaçtan da olsa, zorunluluktan da olsa bir iki hırsız çıkabilirdi. Bunlardan biri de Çito idi.
Çito, Mardin Kapı semtinde mahalle aralarında bir evde oturuyordu. Zayıf uzun boylu ince bir vücut yapısına sahipti. Ama çita gibi atikti. Bu yüzden Çito lakabını takmıştı mahalleli ve arkadaşları ona..
Çito işsiz güçsüz biriydi. Düzenli bir işi yoktu. Günü birlik bir iş bulsa çalışırdı. Evliydi. Karısı sert mizaçlı biraz da erkek gibi bir kadındı. Çito ise iş kovalamaz, bir iş rastlarsa çalışır, yoksa akşama kadar kahvelerde oturur, orda burada dolaşır veya evde yan gelip yatardı. Çito’nun bu haline, umursamaz tavırlarına içerlenen karısı, ''Bundan böyle evde oturmak yok. Her akşam geldiğinde 100 lira getireceksin, getirmezsen sana kapıyı açmam, seni eve almam'' diyerek sert bir tavır koyar.
Karısının bu konuda ciddi olduğunu gören Çito çaresiz evden dışarı çıkar, akşam eve gitmek için her gün 100 lira bulma uğraş ve çabasına düşer.. Düzenli bir işi olmadığı için de her gün 100 lira bulması mümkün değildi ve Çito çaresiz kalınca da çalmaya, hırsızlık yapmaya başlar..
Bir gün, Çito gün boyu çabaladı ama 100 lirayı temin edemedi, bulamadı. Akşam geç vakitlere kadar kahve köşelerinde, cadde ve sokaklarda dolanıp durdu nafile o gün 100 lirayı bulamadı. Gece geç vakitlerde istemeye, istemeye evin yolunu tuttu, ayakları sanki onu çekmiyordu, eve götürmüyordu. Ağır, ağır eve doğru yürürken, bir yandan da ''100 lira bulamadım, karım beni eve almaz.'' diye kendi kendine söyleniyor, bir yandan da yürüdüğü güzergahta evlerin pencere ve kapılarına bakıyordu. Birden bir evin küçük küçük penceresinden bir ışık gözüne çarptı. Mahalle halkının 'kulık' dediği küçük evin mutfağına açılan bir pencereydi. Çito, zayıf, sıska ve ince bir bedene sahip olduğu için açık olan küçük pencereden içeri girer.
Mutfaktan Diyarbakır’ın ekşili dolmasının kokusu sarmıştı her tarafı. Çito’nun da akşama kadar boğazına bir lokma ekmek girmemişti. Karnı zil çalıyordu. Hemen yönelir, tencerenin kapağını açar ve dolmayı yemeye başlar, karnı doyunca da 100 liralık bir şeyler bulmak için evi dolaşmaya başlar.
Bir odaya girince gözleri faltaşı gibi açılır. Çünkü sehpanın üzerinde şişkin bir para cüzdanı, bir tabanca duruyordu. Sehpanın yanı başında da askıda bir pilot elbisesi asılıydı. Çito içi para dolu cüzdanı alır ve içinden sadece 200 lira alarak para dolu cüzdanı yerine bırakır ve içeri girdiği pencereden dışarı çıkar. Karnı doymuş, parayı da bulmuş olan Çito, sevinç içinde hızlı adımlarla doğruca eve gider. Evden içeri girer girmez karısına 100 lira verir, Diğer 100 lirayı da olurda ertesi gün para bulamazsa, hanımına vermek üzere yedekte kalsın diye cebinde tutar.
Sabah olunca hırsızlığa uğrayan evin erkeği işe gitmek için giyinir ve cüzdanındaki paraya bakınca 200 liranın eksik olduğunu görür. Doğruca semt karakoluna gider ve cüzdanından 200 liranın çalındığını söyler. Karakol amiri de semtin tek hırsızı olan Çito’nun bulunup getirilmesi için talimat verir ve Çito polisler tarafından kısa bir sürede yakalanarak karakola getirilir.
Karakol amiri Çito ya “çaldığın para nerede“ diye sorar. Çito, 100 lirayı karısına verdiğini söyler. Diğer yüz lirayı da cebinden çıkararak karakol amirine uzatıp “aha burda.” der.
Hırsızlığa uğrayan ve pilot olan ev sahibi de Çito’nun cüzdandaki tüm parayı almayıp, karısının isteğini yerine getirmek üzere sadece 200 lira aldığı için “Vicdanlı hırsızmışsın “ diyerek cüzdanından 100 lira çıkarıp Çito’ya verir ve davacı olmaz..