Sizlere Yılmaz Kayral desem tanımazsınız, nâm-ı diğer Urfalı Babi desem filmlerini izlemiş olanlar gülümser. Kimine göre post modern bir türkücü, kimine göre futuristik müzisyen.1970 yıllarında ünlü müzik dergisi “Hey” yazarlarından Hulusi Tunca’ya göre “Funk-disco-türkü karışımı müzik yapan ne yapmak istediğini hala çözemediğim çağdaş bir ozan” 1971 de SES dergisine verdiği röportajda müziğe nasıl başladığını anlatır. “1922 de doğdum, daha çocuktum 1930 da Urfa’dan Siverek’e giderken beni ve ailemi eşkıyalar soydu. Hapisten kaçanlar veya arananlar dağa çıkar gelen gideni soyarlardı. Eşkiyalar Giysilerimize kadar aldılar Bizleri üryana çevirip çırılçıplak bırakıp atlara binip gittiler.” Ailesine giysi veren bir Hilvanlı hacının elinde ilk defa saz görür. Gençken Urfa amatör futbol kulüplerinde oynarken Urfa sıra gecelerinde saz çalmayı öğrenir. Kazancı Bedih, Nuri Sesigüzel, Mehmet Dişli ile aynı mekânda türkü söylemenin gururunu yaşar.1957 yılında beş parasız bir akrabasının kamyonuyla İstanbul’a gider. Kebapçılarda çalışır işportacılık yapar. 2 yıl sonra yine cebinde beş kuruş yoktur. Kendi kendine “ Ula Babi İstanbul gibi yerde bedava yaşisan” diyecek kadar hayata umarsız yaklaşan birisidir.
Dönemin en çok satan “Hey” müzik dergisinde yazdığına göre1965 yılında Mevlana adlı 45 lik ilk plağını çıkarıp profesyonel müzik yaşamına başlar.1969 yılında çıkardığı Canan adlı 45 lik plak ile meşhur olur. Her sorulana kafiyeli sözlerle şarkı söylemek gibi yeteneği vardır. Plaklarında argolu bir dil, hicivli sözler kullanır. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’e ithafen “Düzen böyle giderse, akıbet tımarhane.” Diyecek kadar muhaliftir. Muhalefette olan Bülent Ecevit’e suikast girişimine uğrayınca onu övecek kadar sosyal demokrattır. Plağın sonundaki sözleri ders vericidir. “Kimse sana acımaz, sakın ha düşme dara” İstanbul Unkapanı Plakçılar çarşısında Elenor Plak firmasında rahatsızlanır. Çalışanlar onu yakındaki Özel İstanbul Esnaf hastanesine götürür. Başbakan Süleyman Demirel Hicivli bir plakla kendisi eleştiren, hatta dalga geçen Urfalı Babi’ye çiçek gönderir. Sosyal güvencesi olmayan sanatçıya ilgilenilmesi, ücret alınmaması için başhekime telefon açar. Günümüz siyasetçilerinde de aynı hoşgörünün olması dileğiyle yazımıza devam edeyim.
1998 Yılında İstanbul Aksaray Sofular caddesinde olan adı “Neden Urfa” olan bir kebapçıya arkadaşlarla gittik. Yemek yerken Birisi bağlama ile “Lambaya püf de” türküsünü çalıyordu. Bende “Barış Manço’nun bu plağı benim arşivde var.” Dedim. Birisi arkadan seslendi. O benim bestem dedi. Arka masaya bir döndük Urfalı Babi oradaydı. Bir süre bizlerle şakalaştı. Hanımım Siverekli dedim. “Bizim damadımızsın, gelinimize iyi davranmazsan kulaklarını çekerim” dedi. Sohbet ettikçe bazen filozofça, bazen de sokak argosuyla cevap veriyordu. Kimseden telif hakkı alamadığını ama Barış Manço’nun onu Moda semtindeki evine misafirliğe çağırdığını kahve içtiklerini anlattı. Uğurlarken zarfın içinde telif ücretini fazlasıyla verdiğini “Hakkını helal et dediğini söyledi.” Onu gördüğüm kısa sürede onun çok farklı ve renkli bir kişilik olduğunu anladım.
Ayhan ışık ve Bahar Erdeniz başrolde oynadığı “Kırık Merdiven” adlı filmde rol alır. Oyuncu kabiliyeti olduğu anlaşılınca sinemacılar peşini bırakmaz Murat Soydan ve Feri Cansel oynadığı “Kahpe tuzağı” filminde oynar. Yeşilçam da çekilen çok filmin müziğini yapmıştır tabii ki en meşhur olanı Kemal Sunal ve Meral Zeren’le oynadığı gişe rekorları kırmış “Salako” filmidir. Kendisinin oynamadığı bir filmde kendi bestesi olan şarkı çalınır. Filmin sonundaki jenerikte “Anonim” yazar. Urfalı Babi Beyoğlu’nda o film şirketine gider, camını çerçevesini indirirken bağırır: “Ula hırsızlar! Anonim mi, Babanin mi” dediği Yeşilçam da figüranlar kahvesinde hala söylenir. “Rol” dergisinin 1975 de yazdığına göre yakın arkadaşı Mehmet güçlü onunla ilgili bir anısını şöyle anlatır. Plak şirketlerinden alacağını alamayınca,1976 yılında Sirkeci Doğu işhanında arkadaşı Nazif Girgin ait şirketin kapısında önüne bir masa koyar Babifon Plak diye bir şirket kurar. Masanın üzerine bir çekiç bir kerpeten koyar. Ancak o yıllarda Doğu işhanı kaçak eşya ve faturasız mal satanlarla doludur. Emniyet Mali şube “Nerede vergi kaydın, evrakların yok. Mal beyanı ver. Tutanak tutacağız ” derler. Urfalı Babi herkesin şaşkın bakışları altında pantolonunu indirir. “Beş kuruş param yok, bütün mal beyanım bu!“ der. Memurlar şikâyetçi olur. Ertesi gün gazetelerde ufak puntoda olsa da şöyle bir haber geçer; “Urfalı Babi memura hakaretten Sirkeci Polis karakolunda gözaltına alındı. Önceleri vukuatı olmadığından serbest bırakıldı.” Dünyada ilk kalp nakli ameliyatı yapan Cerrah Dr. Christian Barnard’la ilgili plak yapacak kadar gündemi takip eder.
Aman.. çabuk kalbimi değiştirin
Azrail peşinde, yalvarırım çabuk olun
Plakta Doktor Bernard adına birisi bozuk Türkçeyle diyalogunda;
Yok yapmak telaş, var ben size takmak kalp
Siz girmek var, şimdi ameliyathane
Urfalı Babi cevap verir.
Doktor Bernard Doktor Bernard
Gel kalbimi çabuk tak
Aman yetiş Doktor Bernard Azrail canımı alacak.
Urfalı Babi 1970 yıllarda besteciliği ön plana çıkar. Barış Manço’nun “Lambaya püf de” İbrahim Tatlıses’in söylediği “Sabuha ve Sarışınsın sarısın güzel” bestesi onundur. Erkin Koray’ın “Gönül Salıncağı” ve “Senden Ayrı”sının söz yazarı da odur.“ İzmir fuarında bir gazinoda sahneye çıkar. Kazandığı tüm parayı sabaha karşı sebze hal’ine gidip meyve sebze alıp, gecekondu semtleri Gültepe’de, Kadifekale’de dağıtacak kadar gönlü zengin, çoğu zamanda lokantaya gidemeyecek kadar beş parasızdır.
27 ekim 2004 tarihinde yere düşüp kalçasın leğen kemiğini kırar 82 yaşındayken hayata veda ederken, Yoksul semti Beyoğlu Ömer Hayyam mahallesinde salaş bir evde kirada oturmaktadır. Cebinden sadece bozuk paralar çıkar. Son yolculuğunda hiç sanatçı olmadığı gibi sadece Sabah gazetesinden Savaş Ay vardır. Diyarbakır gezisinde Alipaşa semtinde Belediye ait Düşkünler evi ilgili haber yapmaya gelmişti. Savaş Ay’a Urfalı Babi’yi sordum. Onun sözleri “Hayatı dolu dolu yaşayan kimseye eyvallah etmeyen bu delidolu adamı birkaç kişiyle Okmeydanı hastanesinden aldık. Zincirlikuyu mezarlığına defnettik. Yakarsa dünyayı garipler yakar” dedi.
Bu yazımı aldığı otomobilin markası ve özelliklerini anlatıp, gelir düzeyi düşük arkadaşlarına bir çay bile ısmarlamayan baba parası yiyen genel kültürü sıfırın altında olan cahillere ve Okula kahvaltı yapamadan giden öğrenciler olduğunu bildiği halde, sanki uzayda yaşayan, saçına dolarla taç yapan, altın varaklı fincanda kahve içen, özel uçağının kapısını çiçeklerle süsleyen, bunu bir marifetmiş gibi yayınlayan sosyal medya görgüsüzlerine ithaf ediyorum.
Kaynak : Hey Müzik dergisi, Ses magazin dergisi,
Megasinn sinema dergisi ve Orhan Yalçın