Celal Güzelses, taş plakta seslendirmiş olduğu ve “Deli gönül melul olup ağlama” sözleriyle başlayan uzun havanın sonunda “El ele ver gidah puruthaneye” türküsünü söyler. Bende alışkanlık olmuş defalarca dinlediğim bu türküyü meyan şerbeti ve karpuz çekirdeği ile dinleyince kendimi Şark bülbülü Lakaplı Celal yanımdaymış gibi hissederim.
El ele ver gidah puruthanaya
Kurban olum seni doğuran anaya
Seni doğurdu, beni de saldı belaya
Aliemiri ortaokulunda müzik dersine gelen öğretmenim İnci Hanım türküyü sevmiş “Puruthana” ne demek acaba diye sormuştu. Bu konuda başvurulacak kişi belliydi. Dicle üniversitesi halk müziği korosunun solisti, türkü söyleyen Celal Güzelses’e çok benzeyen unutulmaz sesi Radyocu Eşref Atay. Ben radyo tamir ettiği dükkânında bir yaz boyunca çıraktım. Purut: Topraktan yapılan çanak-çömlek benzeri kaplara verilen addı, tabii ki yapılan atölyeye Puruthana denirdi. İşte bu puruthanalarda yapılan terzi dükkanımızda bulunan bizim şivemizde habene dediğimiz, sizlerin toprak testi dediği ağzı tülbentli kaptan su içerdik. Diyarbekir ‘in dayanılmaz sıcaklarında Testilerin suyu soğuk tutma özellikleri, dış yüzeyi geçirimli olduğundan suyumuzu serin tutardı.. Testiler düşük derecede pişirilir ve nispeten gözenekli kalırlar. İçlerindeki suyu, hafif hafif gözeneklerinden dışarı vererek terlerler. Bu terleme olayı, buharlaşma yoluyla ısı düzenlemesi yapar, serin tutardı.
Testi yapımına en uygun toprak olan Kırklar dağının toprağından Suriçinin çömlek ustalarının ellerinde imal edilen terleyen testi. İmal edildiği toprağın özelliği gereği suyu süzer canlandırır, tatlı ve yumuşak bir içim sağlar. Ben küçükken evin mahzeninde gıdalarımızı sakladığımız küplerde bulgurdan örüklü peynire, kişnişten sumağa kadar her şeyin bir küpü vardı. Benim en sevdiğim küp şivemizde “küncili Bastêq” sizin susamlı pestil dediğimiz küptü.
1970 yıllarında yaşım 11 olunca Hevsel’de Zaza Evdo’nun bahçasından Aluce (erik ) çalacak yaşa gelince yol üstündeki puruthanaların ne iş yaptıgını anlamıştım. Toprakları hamur haline getirip büyüklük sırasıyla Desti-Şerbık, Kup-Kuz, Dene Den’ gibi isimler verilen küpler ve destiler yapıyorlardı. Alevilerin Bardakhaneciler Süryani ustaların Kârhaneciler (Süryanice Kukfo-Kahfırto), Ermenilerin Purut, Pruthane ve Kürt köylülerin Kürtçede dest el vermek anlmaında Desti, Desticiler, dedikleri tespit edilmiş. Aslında biz toprak testilere Hebene desek de geniş ağızlı ve kapaklı büyük su saklanan küplere verilen isimdi.
Dicle Kırklar dağının altından yılan gibi kavis çizerek Kavs köyünden on gözlü köprüyü geçerek dağın arkasına doğru tekrar durulduğu ve adına Kabii yeni adıyla Bagıvar denen köyün etrafına tekrar kilini bırakarak yoluna devam eder. Kış aylarında azgın akan Dicle nehri bahar aylarında azalan suyla beraber iki metreyi bulan kırmızı ve killi toprağı ortaya çıkarır. İşte Puruthana’nın ana malzemesi burada oluşur.
Yazar&öretmen Ramazan Ergin’in bir makalesinden aldıgım alıntıyla devam edelim. Eski Diyarbakır’da Testi ve küp yapan Testi haneler, kentin farklı semtlerine kümelenen farklı etnik yapılara ve özellikle Hıristiyan mezhebine bağlı- Asur, Süryani-Ermeniler yanı sıra Yahudiler tarafından da yapılırdı. Gâvur meydanî denilen alanda -şimdiki Arap Şeyh mahallesi bilinen “yıkık hamam” kalıntısı olan yerde en eski Testi haneler mevcuttu.
Kentin su ihtiyacını karşılayan su kaynakları, bu sayısız kullanım alanından geçtikten sonra Hevsel bahçelerine geçiş güzergâhlarında ‘haram su’ olarak adladırılırdı.
Haram Sudan Atladım
Mantin Çarşaf Topladım
Muradım Olsun Diye
Her Derdine Katlandım
Diye türküye konu olan Haram su atık suya karışarak Fiskaya uçurumunda olduğu gibi şelale olarak dökülürdü.
Testi hanelerin dumanının göçle gelişen bu çevreyi rahatsız ettiği gerekçe gösterilerek, testi haneler şehir dışına, Mennan Ağa tarlasına (Diyarbakır kolejinin bulunduğu yere şimdiki ticaret odası) taşınır.) Gâvur meydanında boşalan yerde aynı adı taşıyan Bardakçı (Bardakçı,1, 2, 3, 4, 5,) sokakları oluşur. “Herkes çigez (Çizgisini çekip) bura benimdir. Diyerek buraları sahiplenirler.
Görselde son testi ustası “Boti Gevriye Mirza” 1978 senesinde çekilmiş fotosu. Diyarbakır’da kilerimizde İçine örüklü peynir,pekmez, zahire, turşu hepsi kilerde saklardık. Fotoğraf: Seyyah Theo Lampe arşivi
Testicilik mesleği için gerekenler; Kırklardagının Dicle kenarındaki killi kırmızı toprak, toprağı balçığa dönüştürecek su, balçığı dış etkilerden koruyacak kapalı bir alan olması gerekir. Balçığı testi veya küp çeşitlerine döndürecek tezgâh, tezgâhta biçim alan testi ve küpleri kurutmak için uygun hava ve güneşli bir alan, güneşte kurutulmuş testilerin fırınlandığı ocaktır. Hemen yakınında fırınlanmış küplerin sır ile boyanması için bakır kazan, testilerin ve boyanacak küplerin istiflendiği ve satışa hazır hale getirildiği bir başka alana bir de bu fırınlanma işleminde çıkan dumanların çevreyi rahatsız etmemesi için üretim aşamalarında geniş bir alana ihtiyaç duyulmaktadır.Testi, gövde ve ağız olmak üzere iki aşamadan geçilerek yapılıyordu. Gövde kısmına biçim verdikten sonra ağız kısmını takarlardı. Gövde kısmı bir iki saat güneşte bekledikten sonra ağız kısmını ustalar eklerdi. Küp ve saksı ise tek seferde yapılıyordu.
1900 yıllarında eski Diyarbakır mimarisindeki evler, el değiştirirken alt katlarında zahirelikler için gerekli küp kullanımı alanlarını, birkaç ailenin iç içe kaldığı hatta aralarında tuğlalar örerek üçe-dörde bölmeye başladıklarından geleneksel özelliklerini yitirdi.Testicilik aslında kentin cazibe ve yaşam standartlarını yükseltirdi.
Puruthana ustası Mehmet Özkalkan açıklamasına göre; “Ben bu mesleğe Dört Ayaklı Minarenin dökme sokaklarında boş kalan tuvalet taşı soba taşı ve havuz taşı yapan zamanla mozaik ve mermer taşından imalat ve satışın yapıldığı dükkânda amcaoğlu Menderes Reşitoğlu ie çalıştım. Amcaoğlumun yanında usta olarak çalıştığı Hıristiyan Kejê usta ve İbe ustadır. Altmışlı yıllarda yurtdışına giden Keje usta dükkânı ve sanatı İbe ustaya İbe ustada amcaoğlu Menderes’e bıraktı. İlk testicilik 1950 li yıllarda Alipaşa Belediye ait bakımevi olan düşkünler Yurdu ( Darulaceze) civarında yapılıyormuş. 1970 li yıllarda Şehitlik kolejinin tepesinde onbeş taneye yakın bardakhane kuruldu. Oradan Çift Havuz mezarlığına taşındı. En son 1987 yılında bu meslek tamamen terk edildi. Biz testi satışını Balıkçılarbaşı Reğabiye Cami ve Vakıf bankasının karşısında vardı. Şimdi ise Nevşehir Avanos ilçesindeki Kapadokya bölgesindeve Eskişehir Mihallıççık ilçesinden hazır hediyelik testiler ve küpler geliyor.Böylece bir kültürümüz daha kaybolup gitti.Bu yazımı Kültürümüzü devam ettirmeyen elinden ”Akılsız” telefon düşmeyen, hiçbir mesleği olmayan gençlerimize ithaf ediyorum.
Kaynak: Şevket Beysanoğlu, Anıtları ve Kitâbeleriyle Diyarbakır Tarihi, Irmak Matbaası, Ankara, 1998. Kaya Özsezgin, Diyarbakır Tanıtma, Kültür ve Dayanışma Vakfı Yayını, Diyarbakır, 1993.