Şalvarlarının ağını yelken gibi şişirerek kaya duruyorlar. Ama, ne kadar dağlarının ve de hikâyelerinin farkındalar bilinmez.
Osman oğullarından Sultan İbrahim Han bu suyun methini duyup "Bana Diyarbekir'den Hamravat suyu gelsin" diye ferman buyurmuş. Ona Ahmed Paşa Diyarbekir Valisi'yken altı güğüm çinkodan, altı güğüm kurşundan, altı güğüm de senek adı verilen çam ağacından çömleğe Hamravat suyu doldurup mühürleyip göndermiş..
Hamravat Suyu İstanbul'a ulaştığı gün İbrahim Han oğlu Sultan Mehmet'in tahta geçme töreni varmış. 8 Ağustos 1648 günü ikindiden sonra Sultan Mehmet önce Hamravat suyundan içmiş ertesinde de tahta çıkmış. İşte bu su, Diyarbekir'in ve Karacadağ'ın yüz suyudur...
Bu baptan hareketle Sultan Süleyman demiş ki; "Tanrının rahmeti ve selameti (bu şehrin) üzerine olsun." ***
Kayak günleri "Bereketli Hilâl" diye anlamlandırılan Mezopotamya'nın bu kadim dağının bugünlerinde 2000 metreye yakın doruklarında yaşayanlar, şalvarlarıyla, puşileriyle yeni bir sanat edinmişler. Ha babam, de babam durmadan kayak yapıyorlar.
Şalvarlarının ağını yelken gibi şişirerek kaya duruyorlar. Ama, ne kadar dağlarının ve de hikâyelerinin farkındalar bilinmez.
Bilinen bir şey var ki; Karacadağ'ın üfürdüğü taşlardır Diyarbekir'e şair duyarlılığıyla: "Bu dağ, dağ olalı beri, böylesine bir kin kusmadı. Kini ateş olup, kasıp kavurdu silme ovayı. Ateş söndü, taşlaştı. Ova, silme taşa kesti.
Yanı başındaki şehir, şehir olalı beri, öfke duydu bu dağa. Hükmün kimedir, Ateş olsan püskürdüğün kadar yakarsın, dedi.
Dağın kusmuklarından surlar ördü bu şehir, İçine de evler... Kimliğini, dağın kustuğu taşlara işledi. Dağ haddini bilsin diye."
Kaynak; Ahmed Arif. Hasretinden Prangalar Eskittim.Cem Yay.1977 iSTANBUL ***; [email protected] * Karacadağ, derler ki dağdır. ** , Evliya Çelebi Diyarbekir'de. Derleyenler: Martin van Bruinessen, Hendrik Boeschoten, Sayfa 263 ve devamı. İletişim Yay. 2003.İstanbul.