Haydi Abbas’ın Öyküsü 

Abone Ol

“Yaş otuz beş, yolun yarısı eder” deyip yolu tamamlayamadan 46 yaşında hayata veda eden Cahit Sıtkı’yı tanımayanımız yoktur. Yalnızlığın, hüznün, romantizmin şairi olan Cahit Sıtkı’nın pek çok şiiri, tıpkı “Otuz Beş Yaş” şiiri gibi zihinlerin bir yerlerine kazınmış ya da adını bilmediğimiz şiirlerinin can yakan dizelerinden kimileri mıh gibi saplanmıştır yüreğimizin bir yerlerine. İşte şairin o şiirlerinden birinin “Haydi Abbas Vakit Tamam” şiirinin öyküsü…

ASKERLİK DÖNEMİNİN EN GÜZEL ÜRÜNÜ

Diyarbakır’ın köklü Pirinççizadeler ailesinden ve edebiyatımızın en güçlü kalemlerinden biri olan Cahit Sıtkı, iyi bir eğitim alır ve çeşitli gazetelerde, dergilerde öyküler, şiirler yazar. Eğitim için gittiği Fransa’dan, 2. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla geri döndüğünde Ege’nin küçük kentlerinden birinde askerliğini yapar ve Ünlü “Haydi Abbas” şiiri, işte bu askerlik döneminin belki de en güzel ürünüdür.

BİR MASAL KAHRAMANI ABBAS

Yıl 1941… Cahit Sıtkı Edremit-Ilıca, Sahil Muhafaza Taburunda yedek subay olarak başlar askerliğine. O yıllarda yedek subay sayısı az olduğundan her yedek subaya bir emir eri verilmektedir. Birliğine gittiğinde bölük yazıcısından künye defterini isteyen Cahit Sıtkı, kendisine emir eri seçmek için sırayla isimlere bakarken birden bir isim dikkatini çeker. Abbas oğlu Abbas… Bu isim şairimizi çocukluk günlerine götürür ve büyükannesinden dinlediği bir masalı anımsatır.

SEVGİLİSİNİ UZAKTA DA OLSA ALIP GETİRİR

Askerliği bittikten sonra 1944 yılında Cumhuriyet gazetesine yazdığı bir yazı, Türk şiirinde efsane olacak şiirinin yani “Haydi Abbas” şiirinin özüdür aslında. Çocukken büyükannesinden dinlediği bir masaldan söz ederek, başlar yazı: 

''Vaktiyle, bilmem ne memlekette hüküm süren bir padişahın oğlu, ancak rüyada gördüğü selvi boylu, sırma saçlı, mavi gözlü, son derece dilber bir kıza âşık olur ve sevgilisini bulmak ümidiyle yollara düşer. Bütün aşk masallarında olduğu gibi başına bir sürü felaketler gelecektir, pek tabii değil mi? Aşk demek imtihan demektir. Ancak serden geçip yardan geçmeyen muradına nail olur. Bereket versin, daha ilk adımı bizim sevdalı şehzadeye uğurlu gelir. Bir kuyunun yanından geçerken, takatten düşmüş, ak saçlı bir ninenin kuyudan su çekmeye uğraştığını görünce dayanamaz, koşar, ninenin suyunu çeker. Buna son derece memnun kalan kadıncağız, şehzadenin sırtını okşar ve saçından kopardığı iki teli ona vererek der ki: 'Oğlum, başın darda kaldığı zaman bu iki saç telini birbirine çakarsın; bir dudağı yerde, bir dudağı gökte bir Arap çıkar karşına! Korkmayasın. Adı Abbas’tır. Karnın mı acıkmış; Abbas, demen kafi. Derhal sana mükellef bir sofra kurar. Yırtıcı hayvanlar arasında mı kaldın? Abbas’tan başka kimse kurtaramaz seni. Uykusuz gecelerde yârin hicranı ile mi yanıyorsun? Abbas ne güne duruyor? Sevgilini ne kadar uzakta olursa olsun, alıp getirir seni şad eder. Bu iki saç telini iyi muhafaza et oğlum. Onlar sayesinde selamete çıkacaksın' der''

MİDYATLI ABBAS OĞLU ABBAS

Cahit Sıtkı, büyükannesinden dinlediği ve etkilendiği bu masalı hiç unutmamıştır. Olayın devamını gazetedeki yazısında şöyle anlatır şairimiz: 

''Bölüğü içtima ettirip gözüme kestirdiğimi seçmeye gönlüm razı olmadı. Bölük yazıcısından künye defterini istedim. Şu Anadolu’muz ne zengin memleket yarabbi! Pötürgeli Hasanlar, Aksekili Ömerler, Akçaabatlı Hakkılar, Malatyalı Osmanlar, Erzincanlı Mehmetler, neler de neler! Kim bilir, bu Anadolu uşaklarının her birinde ne cevherler vardır! 

Yaprakları çevirmeye devam ederken, Abbas oğlu Abbas ismi gözüme ilişti. Durdum, bu sahifeye daha muhabbetle eğildim. 331 doğumlu, Midyat’ın Cobin köyünden… Masaldaki Abbas aklıma geldi. İçimden: ‘Acaba?’ dedim ve kendi kendime gülümsedim. Vakit öğleydi. Bölük talimden dönmüş olmalıydı. Nöbetçi çavuşu çağırttım, yemekten sonra, Abbas oğlu Abbas’ı bana göndermesini tembih ettim.''

Emir erim olur musun

Öğle saatlerinde kapı çalınır. Karşısında civan mert, yiğit biri selam çakıp, ''Abbas oğlu Abbas, emret komutan!'' der. Aslında sakat eli yüzünden çürüğe ayrılmış bir askerdir Abbas. Aralarında şöyle bir konuşma geçer:
-Nerelisin?
-Memleket Mardin, kaza Midyat komutan.
-Sen benim emir erim olur musun?
-Sen bilir komutan!

Askere eşyalarını toplamasını ve kendi evinin altındaki boş yere taşınmasını söyleyen şairimiz, zamanla Midyatlı bu askerin zekiliği ve sıcaklığından etkilenir. Abbas her sabah erkenden kalkar Cahit Sıtkı’nın tüm ihtiyaçlarını ondan herhangi bir istek gelmeden düşünüp yerine getirir. Zamanla aralarında komutan-asker ilişkisinden daha güçlü bir dostluk bağı oluşur, Cahit Sıtkı’yla Abbas’ın…. 
Bu saf ve temiz Anadolu çocuğundaki sadakat ve temiz yürekten çok etkilenen Cahit Sıtkı, zaman zaman karşısına alıp dertleşir onunla ve bu Anadolu çocuğunun ruhundaki gizli şeyleri keşfeder.

Bana sevgilimi kaçırıp getirir misin

Akşamları rakı sofrasını kurup en güzel kızartma ve mezeleri hazırlar Abbas, komutanına… Aralarındaki duygu bağları iyice güçlenir. Yıldızlı bir yaz gecesinin bir keyif sofrasında, çakır keyif Cahit Sıtkı’nın aklına önce İstanbul, sonra da Beşiktaşlı sevgilisi düşer.

-Sen İstanbul’u bilir misin Abbas?
-Bilir komutan.
-Orada bir Beşiktaş var bilir misin?
-Bilir komutan! Ben orada acemi birlikteydim.
-Orada benim bir sevgilim var. Sen bana kaçırıp onu getirir misin?
-Elbet komutan!

Devam Edecek (Beşiktaşlı Sevgili)