İspanyadan Diyarbakır’a göç eden Yahudiler kimdi?

Abone Ol

 Filistin ve İsrail savaşı sürdüğü bu günlerde, siyasi bir söylem oluşturmadan, sizlere kitaplarımızda yüzeysel geçen Osmanlı dönemi Yahudilerinin yaşamını, nereden geldiklerini anlatayım. Yaşıtlarım çok iyi tanırlar, Diyarbakır Gazi Caddesinde İlhan Giyim, Kamil mağazası kadar çok lüks kıyafetler olmasa da ikinci sırada olan bir mağazadaydı. Geniş vitrininde döpiyesler, o yılın modası geniş degaje yaka bluzlara kadınlar dakikalarca bakarlardı. 1977 yıllarının popüler modasını takip eden bir mağaza idi. 18 yaşında olmama rağmen benim şefliğimde yirmili yaşlarda iki genç kız ile birlikte İki katlı mağazanın bir yıl boyunca kadın reyonunun sorumlusuydum.

Babamın arkadaşı Terzi Ali ilhan’ın oğlu Mustafa İlhan konfeksiyon mağazasından, damadı öğretmen Yaşar Yelboğa hemen karşımızdaki İlhan Mobilya’dan sorumluydu. Mustafa bey “Haftaya hazırlan seninle İstanbul gidiyoruz” dedi. Benden eski çalışanlar itiraz etse de.

Mustafa Bey benim mal seçimime ve gözlemlerime güveniyordu. O güne kadar kataloglardan seçimlerimde onun seçtikleri elde kalmış, benim seçtiklerim kısa sürede tükenip ikinci sipariş verilmişti. Babamın Lise Caddesinde tanınan bir bayan terzisi olduğundan kadınlara abiye elbise dikerken ve provada yapılan konuşmalarından az çok kadınların modaya bakış açılarını öğrenmiştim.

  Mustafa İlhan ile çok sevdiği Sultanahmet Camide Cuma namazı kıldık. İstanbul Eminönü meydanında Galata Köprüsüne kuşbakışı bakan halen de faaliyette olan tarihi Hamdi bey lokantasında yemek yedik. İstanbul Osmanbey semtinde özellikle Samanyolu sokakta bulunan toptan fantezi ve abiye kadın giysiler satan mağazalardan alışveriş yaptık. Günlük tutmam sonradan bu yazılarımı kaleme almamda çok yardımcı oldu. Unutmadığım iki isim var,

Atölyelerinde 60 civarında tekstil işçisi çalıştıran Madam Rachel ve Yosef Bey kendi aralarında hiç bilmediğim bir dil konuşuyorlardı. Ben sorunca “Bizler Ladino dili konuşuyoruz. Osmanlı zamanı 1492’de İspanya’dan Osmanlı Padişahı II Beyazıt döneminde İspanyadan geldik. Bizlere Sefarad Yahudisi derler. Ladino dili ise, kökleri İspanyolca ve İbraniceden karışımından gelen bir dildir. Rachel Hanıma Siparişlerimizi Diyarbakır nakliyat ambarına teslim edilmek üzere verdik. Yosef Bey Çay veya kahve diye sorunca, Madam Rachel size evde yaptığım tatlıyı “Trigo koço” ikram edeyim.” dedi.

Ben değişik egzotik bir tatlı beklerken, yedikçe bana bu tat yabancı gelmedi. “Bu aşureye benziyor'' dedim.

Madam Rachel “İşte içi içe geçmiş kültürlerimiz yemeklere de yansımış. Değişik tarifleri olsa da, Türklerin Aşure, Ermenilerin Anuş abur, Rumların Koliva dediklerine Yahudiler Trigo koço derler. '' dedi.

Madam Rachel belli ki yemek kültürü yalnız kendilerinin değil, eski İstanbulluların tüm yemek kültürüne sahipti. Ajandama yazdığım günlüğümde halen duruyor. Konuşmasına şöyle devam etti.

“İspanyol tatlı ekmeği olan pandispanyayı bizim atalarımız Osmanlı döneminde getirmişler. Hıristiyan cemaat kültüründe Paskalya yortusunda yapılan bir çörek olarak geçiş yapmıştır ve bundan dolayı Türkçede sizler Paskalya çöreği olarak biliyorsunuz. Mesela bizde kahve ikram edilirken yanında tatlı ile sunulmasa bizim cemaatte saygısızlık olarak görülür.                 

 Görselde sağda bulunan Moşe Dayan 1960 larda İsrail’in savunma bakanı. Babası Hançepekte Mehla Korê olarak bilinen Kore Mahallesindeki Arap Şeyh Camisinin yanında oturmuşlar. Yanık Çarşıda birçok esnaftan, Yüzlerce kişiden duydum babası komşumuz olur derdi, 1948 de İsrail devleti kurulunca göç ettikleri hep söylenir. 1960'ta gelip babasının Hançepek'teki evini gezmiş. Kürtler Yahudilere Moşe derdi.  

 Kuzey Afrika Valisi Mûsâ b. Nusayr, Emevî Halifesi Velîd b. Abdülmelik’ten izin alarak çoğunluğu Araplar’dan oluşan 18.000 kişilik bir ordunun başında İspanya’ya geçti ve Sevilla, Carmona (Karmûne), Niebla (Leble), Mérida’yı (Mâride) zapt ettikten sonra Toledo’da Berberi komutan Târık b. Ziyâd’la buluştu.  Bu savaşın sonunda Endülüs devleti kuruldu. Emevîler İspanya'da tam bir İslam egemenliği kurmuşlardı. Ancak zamanla, başa geçen hükümdarlar saraylarda sefa sürmeye başladılar. Taht kavgaları ve sevdaları, kardeş kanının dökülmesi sebebiyle yıkım dönemi başladı. Ülke çevresinde gelişen Hıristiyan birlikler zamanla daha fazla güçlendi.

Aragon kralı Ferdinand ile Kastilya kraliçesi I. İsabel'in evlenmesi ve ordularını birleştirmesi ile Hıristiyanlar daha da güçlenmiş ve toplum içindeki çatışmalar ve Yahudileri zorla Hıristiyanlaştırma politikasının sebep olduğu çeşitli problemlerle çıkmış, İspanyadan Yahudilerle Müslümanları Endülüs'ten çıkarmışlardır. Osmanlı Padişahı II Beyazıt emriyle Kemal Reis komutasında bir donanma ile kurtulan Yahudilerle ve Müslümanlar gemilerle İstanbul’a getirilmişlerdir. Sefaret Yahudileri Anadolu’nun çeşitli kentlerine Özellikle İstanbul’da yerleşmişlerdir.

Birinci Dünya Savaşı sırasında 1917yılında Balfour Deklarasyonu ile İngilizlerden Filistin’de yurt edinme sözü almışlardır.  Yahudiler, Savaş’tan sonra bölgenin İngiliz mandasına verilmesi ile Filistin’e yerleşme faaliyetlerini yoğunlaştırmışlardır. Bu durum Araplar tarafından tepkiyle karşılanmış ve çatışmalar başlamıştır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ise İngiltere’nin bölgedeki manda idaresine son vermesiyle 1948'de Yahudiler İsrail Devleti’ni kurduklarını ilan etmişlerdir.

Gazi Caddesi Görselde bulunan Diyarbakır esnaf Yahudiler Yitshak, Şalom Yemin kardeşler ve Babaları Mordehay 1948 senesi kendilere ait işyerlerindeler. Aynı yıl İstanbul’a sonra İsrail Tel Aviv’e  göç ettikleri söyleniyor. Dedem ve arkadaşları anlattılar. İsrail Devleti 1948'de kurulunca bir Haham gelir, Diyarbakır Yahudilerine para dağıtır. Der ki “İstanbul’a gelin oradan gemi ile sizleri İsrail Telaviv kentine götüreceğiz” İstanbul Kent kültürünü almış,orada doğmuş Seferad Yahudilerinin çoğunluğunun göç etmediği biliniyor. Diyarbakır Mehle-i kotiga da başka deyişle Sur içinde Kore mahallesinde otururlar. Sur içinde genelde esnaflık yaparlardı.

Diyarbekir 1940'larda ne millet ararsanız vardı. Sümerbank basması gibiydik. Türkler, Süryaniler, Kürtler, Zazalar, Ezidiler, Keldani, Melkit (Rum Katolikler) Ermeni Katolik Apostolik ve Protestanlar birlikte yaşarlardı. Aradan yıllar geçti.

“Diyarbakır kızı İrma ve Sarıpişo” kitabıma hazırlık yaparken İstanbul Beyazıt kütüphanesinde araştırma yapıyordum. Yahudi sefaratları ile ilgili çok kitaba baktım. Sonradan www.cermikgazetesi.com kaleme aldığım  “Müjde Marshall yardımı geldi” yazımda Diyarbakır’ın son Yahudilerinden Hurdacı Daniel’i anlatmıştım.

İsrail Devleti kurulunca İstanbul'dan gelen Hahamların "eşyanızı satın, yükte hafif, pahada ağır eşyanızı alın İstanbul'a gelin" denince Yahudiler önce İstanbul'a oradan da İsrail'e gitme hazırlığı yapmışlar. Son Yahudiler Hurdacı Moşe Daniel, Meri Hanım, sonradan herkesin Selma dediği Deli Ferho İstanbul'a gitmemiş, Deli Ferho Paşa hamamında yıkanan kadınların bebeklerine bakıcılık yaparken güzel sesiyle Neşet Ertaş’ın türküsü “dane dane benleri var yüzünde” türküsünü söylediğini kadınlar hala söyler. Kadınlara fal bakar, nedense sevdiği yiyecekleri veya yapacağı yemeğe göre istermiş.

Moşe Daniel bir sefaret Yahudisiydi. Bir Kürt kızına aşık olup ailesiyle İsrail’e gitmemişti. Diyarbakır Alipaşa Mahallesinde yaşayan Hurda toplayan Daniel sevdiğine kavuşamayınca hurda toplayıp izbe bir depoda yalnız başına öldü. Geride depodan yükselen onun türküsü kaldı.  

Evlerinin önü de Zello tahta daraba
Malı mülkü sattı da Zello verdi şaraba
Şarapçının evi de Zello olsun haraba

Şimdi bana; ''Eeee ne oldu İsrail, Filistin savaşı konusunda bir şey söylemedin'' diyeceksiniz. İki tarafı da haklı bulmuyorum. Ne kamyonetle öldürdükleri bir kadının çıplak bedenini sergileyen Hamaslı askerlerini desteklerim. Ne de savaş başlamadan öncede Bebekleri, çocukları masum insanları kurşuna dizen, yıllarca sahip oldukları yapay bir devlet için Filistinlilerin evlerini başlarına yıkan İsrail askerlerini ve yönetenleri destekliyorum.  Aylardır protestolarla gitmesi istenen, bir sonraki seçimde kazanamayacak  Netanyahu ırkçı politikalarla Filistin halkına zulmeden işine yarayacak bir gün doğdu.

Savaşın kazananı tabii ki silah tüccarları, süper güç devletler olacak. Kaybedenler ise barış isteyen, sadece siyasi geleceğini düşünen Netanyahu’ya destek vermeyen masum İsrail halkı, çaresiz evi yıkılmış, sahibi olduğu topraklardan kovulmak istenen, barınmak isteyen, abluka altındaki masum Filistinliler olacak. Umarım savaş bir vekâlet savaşına dönüp, Suriye'de olduğu gibi yıllarca sürmez.

Hiçbir insanın savaşlardan ölmeyeceği, sadece barış ve kardeşliğin olduğu bir dünyada yaşamanız dileğiyle.