Kırlangıçlar küsmüş dönmüyor geri!

Abone Ol

Dedemin kahvesinde çay bardaklarının boşlarını toplarken Dayım seslendi;  “Yanımızdaki fırıncı arep gilin küçe çıhmazını (çıkmaz sokak) bilisen?” “He biliyem çeltik kilisesi tarafı” dedim. ”Muharrem Güler’in evine get, heber ver, akşam yemeğinde güveç var,  Topal Keno (Kenan Temiz) Ekrem’de geli, sor bakalım Gazi köşküne gelisen de.”

Paytonla gelen Babam Terzi Hayrettin, Deliller hanı altındaki Gazcı Musa Tutka ve Terzi Bedros Gelince takım tamamlanmıştı. Adını sayamayacağım kadar çok Diyarbekir erkanından büyükleri davet ettik. Cemil Paşa konağının arkasındaki Binici sokakta Elektrikçi Mispah çocukları cümbüşçü Ekrem ve darbukacı Ercan gelince Gazi köşkünde gece yarısına kadar sürecek velime gecesi başladı. Tahta masaların üzeri Gazi köşkünün bekçisi sekiz köşe kasketli Sümerbank basmalı şalvarıyla ağzından düşmeyen Bitlis tünü ile Erkek Fato Kırmızı güllerle süslemişti. Diyarbekir mahalli yemekleri çömlekte güveç ve duvaklı iç pilav vardı. Tatlı olarak ta Kedeyıfçı Heci Levent’ten bir tepsi cevizli baklava gelince eksiğimiz kalmamıştı. Kenan temiz tiz sesiyle uzun hava “Yaram sızlar” söyleyince. Hevsel bahçesinden, tek bir gecekondunun bulunmadığı dutlukların olduğu Benusen’e kadar duymayan kalmadı.  Arkasından gelen türkü yüzyıllardır memleketimizde söylenirdi.

Sevda yüklü kervanlar

Senin kapından geçer

Aşk şarabı içenler

Senin derdine düşer…

Fotoda Muharrem Abemiz ve torunu,” Adım Adım Diyarbakır” şiir kitabı. (sahaflarda bazen olur)

Velime gecesinde gözler Şair muharrem Güler’e döndü. Ekrem’in cümbüşünde fon müziği başlayınca derinden bir ooofff çekip “Adım Adım Diyarbakır” kitabında kendi yazdığı şiirini okumaya başladı.

Kırlangıçlar küsmüş dönmüyor geri!

Bu şehir tarumar o günden beri

Yad ettim yaşadım eski günleri

Unutmak mümkün mü Diyarbekiri

Bostanlardan cümbüş sesi gelmiyor

Hamravat kurumuş su içilmiyor

Çok denedim senden vazgeçilmiyor

Terk etmek mümkün mü Diyarbekiri

Orada tüm bulunanlar koro halinde bu güzel şiiri Türküyle bitirdiler.

“Diyarbakır etrafında bağlar var,

Fitil işler yüreğimde yarem var aman”

Yazımın amacı gençlere 1970 yıllarında yaşanan velime gecelerini biraz gözünüzde canlandırmak istedim. Bizden bi akraba ölse Hıristiyanlar Ulu camiye gelir, hep birlikte Mardinkapı mezarlığına gidilirdi. Onların cenazesi olduğunda biz Surp Giragos kilisesine veya Meryem Ana kilisesine gider başsağlığı dilerdik. Günümüzün aşırı politize olmuş ortamı yoktu. O yıllarda sosyal birlikteliğin nasıl yaşandığını anlatmak istedim. Halil İbrahim sofralarında zengin veya fakir olmanın hissedilmediği, etnik kökenin önemli olmadığı güzel günlerdi. Örneğin adı  geçerse Ermeni Yakup Bostancı diye bahsedilmezdi. Puşi dokumacısı Kekê Yervo diye tanınırdı. Ortak tanım “Şeher çociği” olmaktı. Hafif çakır keyf olunca övünmek isteyenlerin sözü  “Ben herbi Mardin Kapi cocigi‘yam” Egonun tavan yaptığı sarhoşluk vaziyetlerinde kimse etnik kökenini ben Türk’üm veya Kürt’üm diye söylemezdi. “Bizi Dünya alem tani, Diyarbekir yerlisi şerefli bir aileyiz.”

O günlerden kısa bir anı Babam dükkân önünde abdest alırken Terzi Bedros ibrikle su dökerdi. Ona takılmadan da edemezdi. ” Ula Ulucamiye cumaya gel, bu haçoluktan vazgeç, tövbe et.” Bedrosun yanıtı “Bi şartla sende pazara Surp Giragos’a gel Meryem Anaya Haç çıkart. Gelecek cuma söz cuma namazına gelirem.” Babam birez düşündü. “Valla fena fikir degil, çift dikiş yapag, Bahalım öteki terefte kim hakli çıhi.” Karşıdaki Süryani Terzi Şükrü Arslanlar son noktayı koyardı. “Habeşler İkinizde Meryem ana kilisesine gelin. Keşe Aziz her pazar kadayif dagıti. “ Biz böyle bir kardeşlik ortamında büyüdük.

Yazımın sonunda tanımayanlara değerli mahalle büyüğümüz Muharrem Güler abemizi kısaca tanıtayım.  1943 yılında Alipaşa Çeltik kilisesi civarında Fırıncı Arepgilin küçe çıxmazında Dünyaya geldi. Folklor derlemecisi, Şair Muharrem Beg benden 15 yaş büyük olduğundan semtimizdeki Ali Paşa İlkokulunda benden önce okudu.  Diyarbakır türkülerini yeniden derleyen abemiz Hatun Kastalı adlı şiiri bestelenmiştir.”Adım Adım Diyarbakır” (1996) adlı bir şiir kitabı vardır.  Muharrem Güler 1971 yılında Almanya’ya giderek bu ülkede dört sene çalıştı. 1974 yılında, özlemini çektiği Diyarbakır’a dönerek kazancının tümüyle bir ses kayıt stüdyosu açtı ve müzik dersleri vermeye başladı. Nitekim Küçük Emrah ve Mahzun Kırmızıgül, Beşir Kaya, İbrahim Yeşildağ, Cengiz Eser gibi çok sayıda ünlü sanatçı ilk atılımlarını bu stüdyodaki çalışmalarıyla yapmış oldular. Muharrem Güler Müzik sektörünün İstanbul Unkapanı İMÇ de olması nedeniyle zarar etti.  Diyarbakır Belediyesinde memur olarak çalıştı ve 1999’da emekli olunca, şiirlerini Eyvan  dergisi ile Diyarbakır yerel gazetelerinde yayımladı.    Diyarbakır türkülerini yeniden derleyip kendi stüdyosunda kayıtlarını yapıp bütün yurda yayılmasına önayak olan Muharrem Güler, şiirlerini  İstanbul dergilerinden Eyvan ile Diyarbakır yerel gazete ve dergilerinde yayımladı. Diyarbakır türkülerini yeniden derleyen Güler’in, Hatun Kastalı adlı şiiri bestelenmiştir. Adım Adım Diyarbakır (1996) adlı bir şiir kitabı vardır. Muharrem Güler, son olarak Ben Diyarbekirim adlı ünlü şiirini yazdı ve Sur içinin eski halinin görüntüleriyle bir klip çekerek bunu youtube'da paylaştı.

Diyarbakır şeher çociği  ve aşığıydı, Velime gecelerinde bir büyük gelince ayağa kalkmasını, söz verilince konuşmayı edeple bir toplumda oturmayı bu değerli büyüklerimizden öğrendik. Diyarbakırlıların klasik duasını etmişti. ''Yarabbi beni ele eyaga salmadan canımı al'' 30 Ocak 2019 da Hastalandı ve rehmetli oldu. Değerli Alipaşalı büyüğümüz Muharrem Güler mekânın cennet olsun, goruna (kabrine) nur yağsın.

KAYNAKÇA: Şahsından aldıgım bilgiler ışıgında yazdım. Ayrıca İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi (2013) - Şevket Beysanoğlu / Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları (c. 3, 1997, s. 429), Geçmişten Günümüze Diyarbakırlı İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar (2014) kitaplarından yararlandım.