1969 yılında Diyarbakırspor’un Ünlü kalecisi “Lastik Ali” lakaplı Ali Tekiner’in eşi Öğretmenimiz Azize Tekiner’in açıklamasını duyunca çok şaşırmıştık; “Çocuklar beni dikkatle dinleyin, okulda size her gün süt vereceğiz, yarından itibaren herkes bir çay bardağı, birkaç şeker getirsin.” dedi. Biz çocukların aklına şu soru gelmişti; ‘’Sütler nereden gelecek’’ Hani evlerin iç içe girdiği, hiç yeşil alan bulunmayan yerleşim yerleri için “Bir zamanlar burası dutluktu.” Deriz ya, Benusen mahallesinin gerçekten dutluk olduğu, boşaltılan köylerden şehre gelen köylülerin, göç etmediği, mezralarında hayvancılık yapıp mutlu olduğu 1969 senesiydi. Amerikalıların Apollo aracıyla Ay gezegenine çıktığı Kırık Şeho’nun “Yalandır kardaşım bunlar çöle gidip fotraf çektiler, maksat biz güçlüyüz demek için” dediği, Bilimin nereye gittiğine bakmadığımız, eğitimi önemsemediğimiz, büyüklerimizin “başıma icat çıkarmayın” dedigi, birbirimizin kuyusunu kazdığımız yıllardı.
Alipaşa ilkokulu Müdür Ayhan Gürhan’a tüm öğrencilerin merak ettiği soruyu “Tüm okula yetecek süt nerden gelecek” diye sordum, kısa pantolonumla idari bir soru sorduğumda biraz sinirlenmişti. Diyarbakırlıların soruya soru ile cevap verme alışkanlığı ona da bulaşmıştı. “Söyle bakalım; Bir inek ortalama günde15 litre süt veriyorsa, Her sınıfta 40 öğrenci olsa, onlar kişi başına çeyrek litre içseler, 24 derslikli bir okula kaç inek gerekir.” Bu soruyu yanıtlayamadım. Havuz problemlerinden zaten hoşlanmazdım. Başıma birde inek ve süt problemi çıkmıştı. Sınıfın değil okuldaki en çalışkan öğrencisi demeyeyim de, en inek öğrencisi idim. Soruyorum size teneffüs saatinde bile uzuneşek oyununa hayır diyen, hikâye kitabı okuyan kaç tane inek tanıdığınız varsa, işte o listeye beni de ekleyin.
Sınıfta geyik muhabbetimiz sürdü. Tüm İnekler bizim okula mı gelecekti, yoksa hademe Gülizar bacı kendisi gidip mi Benusen’deki ahırlarda mı sağacaktı’’ Henüz Pastörize kutu sütlerinin icat edilmediği zamanda çocukların bu işe aklı ermemişti. ‘’Bizim okula en az yüz inek lazım, Bir inekten kaç kilo süt çıkar ki, bir inek kaç kişiye yeter. Ben okulumuzun bahçesine onlarca ineğin girdiğini onların kocaman memelerinden bardaklarımızı doldurup süt içeceğimizi sandım.
Ertesi gün hiç de beklediğimiz gibi olmadı. Okul bahçesine inekler gelmemişti. Okula geldiğimiz de giriş kapısında ''şakır şukur'' nal sesleri arasında tahtadan tekerleği olan at arabasını şalvarlı Ktılbıl’lı köylü elektrik direğine bağladı. Deriden at gözlüğü takılmış, arkalarına da gübre torbaları bağlanmış tek atın çektiği at arabası duruyordu. Hademe Selahattin çimento torbalarına benzeyen içinde beyaz tozların olduğu, iki el birbiriyle tokalaşıyor gibi sembolü olan ‘’Marshall’’ yazılı çimento torbasına benzer paketleri ve teneke kutuları okula taşıdı
Hademe Gülizar bacının üzerinde Marshall milk gibi bir sürü İngilizce ıvır zıvır yazan paketleri su kaynayan kazanlara döktü. Başına toplanmış tüm çocuklar ağızları bir karış açık izliyordu. “Ne sihirdir ne keramet el çabukluğu marifet” diye okullarına gelip gösteri yapan, alık alık izledikleri Sihirbaz Abra Kadavra’nın yaptığı gibi birdenbire suyun süte dönüştüğünü görünce çok şaşırmıştık. İkinci teneffüste dağıtılan gerçek süt ile alakası olmayan süt tozlarından hazırlanan tadı bozuk sütü içmek çocuklara zulüm gibi gelmişti. İneklerden sağılan mis kokulu sütten farklıydı, Yanında verilen üzümlü keki yememek için vitamin müsveddesi Amerikan malı balık yağı topçuklarını patlatıp o pis kokuyu sınıfa yayılınca öğretmenlerin yüzleri ekşimişti. İdare beslenme işini çok sıkı tutuyorlardı. Bir bardak süt ve büyükçe bir üzümlü keki yemek mecburiydi. Süt bardağını almayı unutanları Öğretmenler eve gönderip getirtiyorlardı..
İkinci dünya savaşı sonrası ortaya çıkan Sovyet Rusya tehdidinin, yani komünizmin yayılmasını önlemek için aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 16 ülkeye yapılan, ekonomik yardımın amacı Doğu bloğuna yakın kalkınmakta olan ülkeleri Sovyetlerin etkisinden uzak tutmak amacıyla iyiliksever! Büyük insan ABD Dışişleri Bakanı George Marshall’ın kendi adını taşıyan Ünlü “Marshall yardımı” yapmıştı. Yolda bozulabilir endişesiyle taze süt gönderemediğinden, Ekonomik yardım amacıyla çimento torbalarını gönderdiği için ona ne kadar teşekkür etsek azdı. Gerçekten içilen çakma süt hemen etkisini göstermişti. Artık yolumuza ilk çıkan doğu bloğuna dâhil ülkeden gelen turistlerin bir çırpıda ağzını burnunu dağıtacak kadar protein almıştık! Bu süt projesinden sonra bazı doktorların iddialarına göre 1970 yıllarda çocuk felci yaygınlaşmış ve çocuk felci aşısı ithal edilmiştir.
Dünya böyledir işte. Büyük devletler bir menfaatleri yoksa size öpücük bile vermez. Unutmadan trende, otobüs de uzun yolcuklarda tanımadığınız kişilerden meyve suyu, kek gibi ikramları kabul etmeyiniz. Kısa bir uyuklamadan sonra cüzdanınızın boşaldığını görünce hayal kırıklığına uğramayın. Bunlar anlık planlar, anlık gafletlerdir. Kötü niyetli ülkeler ise planlarını anlık yapmazlar. 5 yıllık 10 yıllık planları olduğu gibi işler olumsuz giderse A,B,C planları gibi yedekte bekleyen oyun hamleleri vardır. İstedikleri olunca fakirleştiğinizi anladıktan sonra vakit çok geçtir. Artık Ulucamide avucunuzu açar, gelen gidene bozuk para atana “Xwede ji te razi be” (Allah sizden Razı olsun) demekten başka çareniz yoktur. Cenabı Allahım bu gibi ülkelerin yardımından, bu planlarını itiraz etmeden yürütecek saf bürokratlardan sizleri korusun. ”Bedava sirke baldan tatlıdır” atasözüne inanmayın. “İşleyen demir ışıldar” atasözüne odaklanın. Üretime daha doğrusu alnınızın teriyle kendi ürettiklerinizi tüketin. El âlemin ikram ettiği süt tozunu içmektense, doğal süt içiniz, hayvanlarınızı özellikle Sarıkızı seviniz.