GÜNDEM

Önder, “Hem yasa koyucu hem sanık olamam”

Abone Ol

Nazmi Kahraman

Ankara’da görülen Kobani olayları davasında konuşan TBMM Başkanvekili Sırrı Süreya Önder, hem sanık hem yasa koyucu olursam bu işin içinden nasıl çıkacağım? Siz bana fantezi olsun diye savunma yaptıramazsınız” dedi. 

"SIRRI SÜREYA OLARAK KENDİME DİLEKÇE YAZACAĞIM”

Kobani olayları davasında tutuksuz yargılanan TBMM Başkanvekili Önder, Davanın “hukuk dışı” olduğuna işaret eden Önder, “Ben bu meclise halkın oyları ile seçildim ve görevlerim, konumum, statüm anayasada iç tüzükle belirlenmiştir. Meclis’te oy birliği ile başkanvekilliğine seçildim. Yurtdışı çıkış yasağının kaldırılması talebini her defasında reddettiniz. En son, ‘Meclis faaliyeti ile ilgili bir şey olursa, bunun için izin verilmesine’ dediniz. Sırrı Süreyya olarak kendimden talep edeceğim. Benim Berlin’de de, Paris’te de seçmenim var. Orada yürüttüğümüz çalışmalar da siyasi çalışmalardır. Ben kendime dilekçe yazıp, paraf edip size göndereceğim. Uygulamada böyle bir çatallaşma var” dedi.

“HEM YASA KOYUCU HEM SANIK OLURSAM…” 

Önder, “Ben orada hem sanık hem yasa koyucu olursam bu işin içinden nasıl çıkacağım?  ‘Suçun vasfının değişmesi ihtimaline binaen’ dediniz. Ne oldu da ben yeni bir şey ile suçlanıyorum? Siz bana fantezi olsun diye savunma yaptıramazsınız. “Her ihtimale binaen” diye bir savunma mı olur” dedi. Önder, konuşmasına şöyle devam etti:

“Garabete son bir örnek verip bu faslı bitirmek istiyorum. Derdim, çarpıklığı ortaya koymak. Diyelim ki size hakaret ettim veya fiziki bir saldırı yaptım. Beni yargılayamıyorsunuz (dokunulmazlıktan dolayı). Size duruşma esnasında bir şey söylesem Meclis’e fezleke yazmak zorunda kalacaksınız. Peki bu “örgüt üyeliği” dediğiniz olay ne zaman oluyor? Ben olayın olduğu tarihte de milletvekiliyim. Bunun ardı gelmez! Ben sayın heyetin ara vererek dokunulmazlığım kalktıktan sonra yargılamaya devam edilmesini istiyorum.”  

Savcı, Önder’in dokunulmazlığının düzenlemesinden sonra yargılanmaya devam edilme talebinin reddedilmesi talebinde bulundu. Talebi değerlendiren Mahkeme heyeti de, yargılamanın dokunulmazlık düzenlemesinden önce durdurulması talebini reddine karar vererek, Önder’den esas hakkında savunmasını yapmasını talep etti. 

“CEZALARIN BİZİM İÇİN YAPTIRIMI YOK, BARIŞI GETİREMEMEKTEN KORKARIZ”

Sırrı Süreya Önder, cezaların kendileri için bir yaptırım değerinin olmadığını, barış sözünü yerine getirememekten korktuklarını ifade ederek, “İtiraz yollarını değerlendireceğiz. İç tüzükle belirtilmiş, çerçevesi çizilmiş, ‘işinize geldiğinde 83’e işinize geldiğinde şuna yaslanacaksınız’ perspektifiyle yapılan bir anayasa var. Başkanvekili olmam bu savunmayı yapmama engel. Çünkü bundan sonra o Meclis’i yönetemem” dedi.  

“YARGILANAN BİZ DEĞİL, ÇÖZÜM SÜRECİDİR”

Önder, yargılananların kendileri değil, çözüm süreci olduğunu, bütün faaliyetlerinin kriminalize edildiğini belirterek, “Her gittiğimizde bakanlarla kamuoyu önünde görüşülmüş, demeç olarak basına verilmiş, Meclis’te konuşulmuş, çözüm süreci çerçeve yasası olarak Bağışıklık Yasası çıkarılmış. Bu süreçte aktif ve sorumluluk alanlar suçlanamaz. Siyasal zaman çok hızlı akıyor. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar geniş bir ‘terör’ kavramı yoktur. Çerçi torbası gibi aklınıza gelen her şeyi boca edemezsiniz. Evrensel normlar buna işaret ediyor” diye konuştu.  

"ÖNCE RİCACI OLDUNUZ, ŞİMDİ SANIK KÜRSÜSÜNE OTURTUYORSUNUZ”

Önder, çözüm sürecinde yer alması ile ilgili ise, “Bu ülkede enfekte olmuş bir meseleyi, 1-2 senede bir avuç milletvekilinin gayreti çözmeye çalışmak olacak bir iş değildi. Olamadı da! Vicdanımızda kendimizi sadece bundan yargılayabiliriz. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı ile, Başbakanı ile, Kandil’le bu görüşmeleri yürüteceğim, devlet ‘Gel rol ve sorumluluk al’ diye ricacı olacak, ondan sonra paradigma değişti, yerimiz sanık kürsüsü diyeceksiniz” dedi.  

“NE MUTLU TÜRKÜM” DİYEN HİÇ BİRİ MUTLU DEĞİL 

Sırrı Süreya Önder, yargılamada savcının yapmadığı bir şey olduğunu, onunda IŞİD ile ilgili olduğunu ifade ederek, “Burada IŞİD yok. Eğer Kobani direnişi olmasaydı IŞİD Adana’daydı. Ben devlet yöneticilerinin o günkü telaşını, paniğini gördüm. O dönemki Kamu Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu ile Kobani’deki ihtiyaçları  karşıladık. Burası Absüristan. ‘Ne mutlu Türküm diyene’ diye gezen hiçbir Türk mutlu değil” dedi.