Yerel seçimlere az bir süre kala, siyasi partilerde ortalık toz dumana bürünmüş gibi. Kimi siyasi partiler aday bulmakta güçlük çekerken, kimi siyasi partiler de adaylarını henüz erken diye telaffuz etmekten çekiniyor.
Özellikle iktidar partisi AKP ile Ana Muhalefet Partisi CHP birçok ilde adaylarını açıklarken, Doğu ve Güneydoğu’da her ikisi de bir girdabın içerisindeymiş gibi davranmaktan kendilerini kurtarmanın telaşını taşıyorlar gibi. Özellikle aday bulmakta güçlük çektikleri her hallerinde belli olan bu iki parti, biraz da DEM Parti’nin adaylarını açıklamaya odaklanmış gibi görünüyor. DEM Parti bölgedeki adaylarını ince eleyip sık dokuma mantığıyla titiz davranıyor. Haklılar mı, haklılar. Diğer siyasi partilerden farkları, eş başkanlık sisteminin ‘’Ha, tamam’’ demekle olmadığını dosta düşmana göstermekten geçtiği gerçeği var. Başvurular elekten geçirilirken, tabanlarını, demokratik kitle örgütlerini, gençlik ve kadın kollarını yabana atmadan Parti Meclisi’nde karara bağladıkları gerçeği var.
Hayli yüksek oylarla seçilen başkanlar, kayyım atamalarıyla koltuklarından edilirken bile pes etmeyen bir geleneğe sahip DEM Parti tabi ki de temkinli davranmasını gerçekçi bir yaklaşım olarak önümüzde duruyor.
Özellikle CHP’nin umut bağladığı DEM Parti’nin Metropollerde aday çıkarıp çıkarmama eğilimi gün yok ki tartışmalara konu olmasın. Umut bağlamak bir yere kadar. CHP’nin içinde sayıları hayli yüksek olan ulusalcı ve milliyetçi politikacıların, karşı tavırları süreci biraz da sabote etmeye yönelik olduğu örneklerle sıralanabilir. Mesela Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın oldum olası Kürt düşmanlığı, Antalya Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in, DEM Partiye toplantı salonu tahsis etmemesi gibi. Sayı bunlarla değil daha çok, hem de öyle böyle değil.
Partinin merkez kanadı ise bu tür yaklaşımlara gözünü kapamış, kulağını tıkamış durumda. Halen mantık şu ‘’Aman ha bizi bir arada görürlerse tabandan oy kaybederiz’’ tavrını sürdürmek yaklaşımı içinde. Ama dem-i devran döner bir gün seni bulur misali. Siyaset cesaret demek, ilkeli duruş demek, halka dayanmak demek…
AKP’ de durum farklı mı? O da derin dehlizlerde politika üretmeye devam ediyor. Bugüne kadar ilçe belediye başkanlığı adaylarını açıklarken Kürt’e dair tek bir isme rastlamak mümkün değil. En azından ben rastlamadım.
AKP’nin Doğu ve Güneydoğu’da aday belirlemede çok titiz davrandığı gün gibi orta yerde duruyor. Adaylar konusunda çok araştırıp, çok yoğunlaşıyorlar. Birkaç belediyeyi kapmak için. Haksız da değiller. Tabi ki de siyasi partiler, sık dokumalı, elekten geçirmeli. AKP, bu konuda çok tecrübeli. Ne de olsa başlarında Tayip Erdoğan gibi tecrübeli bir isim var.
Gelelim diğer partilere, mesela İYİ Parti. Temeli ırkçılık üzerine inşa edilen bir teşkilat gibi. Mesela çok bel bağladığı Salim Ensarioğlu, Şeyh Said’ten söz etti diye dar ağacına çekilmekle karşı karşıya kaldı. Allah’tan ipten döndü de partiden ayrılarak kendini kurtardı.
Halen kimsenin anlamadığı bir şey var. O da ortalığı toz dumana katarak, CHP’ye bindirmesi. Halen vazgeçmiyor CHP’den. Neden derseniz, doymamış bindirmeye. Bindirdikçe bindiriyor. Aslında esamesi okunmaması gereken bir parti. Ben ona ‘’Teşkilat’’ diyorum. Çünkü gıdasını buradan alıyor da ondan. Önüne gelene saldırıyor Meral Hanım. Ama bir arpa boyu yol katettiği de yok gibi. Misyonunu tamamlıyor sanki. Ne diyelim o da bir parti adı taşıyor. Anlayana kolay gelsin.
Bu arada, CHP’nin parlamentoya gönderdiği irili ufaklı birkaç partiye dokunası gelmiyor içimden. Ortalık toz dumana bürünmüşken, puslu havayı seven bir kurt gibi avlarının nereden geleceğini kestirmenin derdindeler.
İyi okumalar…