Paris’te bir “Diyarbakır hedik töreni”

Bir şehri özlemek gözünün dokunduğu evleri, ıslandığın yağmurları, zemheri kışlarını tüm hayallerini geride bırakmaktır.

Abone Ol

Bir şehri terk etmek oranın tarihi evlerini, yollarını, meydanlarını ve yağmurlarını terk etmekmiş. İnsanoğlu kendini doğduğu yere ait hisseder. Doğup büyüdüğü şehri hiç terk etmeyen birinin bilemeyeceği bir kavramdır. Her şehrin kendine özgü ruhu vardır ve bu ruh sokaklara, derme çatma yapılara, şehrin tarihi kalıntılarına, havasına, suyuna siner. Özlediğiniz Diyarbakır gibi insanlığın ilk yerleşim birimlerinden biriyse her metrekaresi farklı kokularla, güzellikleriyle doludur. Gözlerinizi kapatıp derin derin nefes aldığınızda şehrin ruhunu bu kokuda bile hissedersiniz.

Yaşadığınız şehri istemeyerek etnik kökeniniz yüzünden zorunlu bir şekilde terk etmişseniz bu daha da trajiktir. Bir şehri özlemek Gittiğiniz şehirde Diyarbakır’ın “Hedik töreni” gibi geleneklerinizi devam ettirmektir. Bir şehri özlemek yöresel yemeklerinizden sumaklı dolmanızı pişirip gazi köşkünde yediğinizi hayal edip buruk bir şekilde hatıraları yâd etmektir.

Sizlere bugün 1970 yıllarındaki komşumuz İrma teyzenin torununun Paris’te Hedik törenini anlatacağım. Daha önce yazdığım “Diyarbakır Kızı İrma” anı kitabında Hedik bölümü İrma’nın kızı Maria 1990 yılında bana faks ile göndererek o günü anlattı. Bende romanımın sonuna doğru edebi yazımla anı romanıma ekledim. Aşağıdaki yazı kurgu değil o günkü yaşananları anlatıyorum.

Diyarbakırlı Keldani Karadayı ailesinin, çocuklarının diş hediğini dökme töreninden. (Fotoğraf: Yusuf Karadayı) Diyarbakır Hafızası İkinci görsel Anadolu Ajansı.

Paris’te istasyonda inen İrma daha önce kızının nikâhında birkaç saat gördüğü bu genç adama kanı bir türlü ısınmamasına rağmen kibar ve saygılı davranışlarından dolayı onu affetmişti. Maria’ in kocası şanslı ve güçlü kişi anlamına gelen adıyla zaten ailesinden yeterince güç ve zenginlik almıştı. Edgard ‘’Tanımadığınız bu şehirde sizi rahat ettirmek için hazırım madam’’ dedi. Bir bankada üst düzey bir yönetici olan damadına baktı. Yine de bu resmi konuşmadan Sarıpişonun ’’İrma teyze bize gel, anam deyi, Gaziköşkü’negidag’’ diyen sıcaklığını bulamadı. Maria’nın evine gelince, Damadı Edgard Fransa'nın şarap üretimi ile ünlü olan çok Burgony'ninCôte de Beaune bölgesinin güneyinde bulunan Montrachet üzüm bağından kaliteli bir şarabı ikram etti. Bir Fransız asıl zadesi tavrıyla başı ile selam verdi. ‘’à votresanté ’’( şerefe) anneyle kızı baş başa bıraktı.

İrma pencerenin yanında oturup gittikçe belirsizleşen hayallerimin ardından bahçeye bakıyordu. Maria onun Diyarbakır özlemiyle yanıp tutuştuğunu biliyordu. İrma ağlamamak için kendini tutarak dalgın dalgın mırıldandı. ‘’Yaşlandım yüzüm çizgiler içinde’’ Maria şaşkın ve üzgün durumdaydı. Annesinin uzaklara gitmesini istemiyordu. Benim istediğim tek yer doğduğum evimde son ömrümü geçirmek isterdim. Dedi.  Maria ona labneli Çilekli Cheesecake(bir tür Fransız keki) getirdi. İrma’nın damak tadına pek uygun değildi. ‘’Allah’ın seversen bu naylon yemekleri bahan getirme bir türlü alışamadım Midyat’tan hediye gelen pekmezi getirdim yumurtaları un’içıhar güzel biKayganahyapah. Ana heyran kaygana Tatlilığ ve berekettir. ‘’

İrma’nın damadı Edgard yaz gümüş şamdanlar bez peçeteler Soslu Baharatlı Rosto, beşamel soslu ıspanaklı mantarlı krep, tatlı olarak da çikolatalı mousse (mus) bulunan mükellef sofrayı tabakları bir tarafa itip yer açan ana kıza hayretle bakmaya başladı. Evdeki fırında özenle pişirdikleri açıh ekmeği sıcacık pideden hızla koparmaya başladılar büyük bir iştahla ekmeği pekmezli yumurtaya bandıra bandıra elle yemeye başladılar.  Damat Edgard çatalla ufak parçalar kopardığı kalamarı yerken kendinden geçmiş ana kızın ağızlarının kenarından süzülen pekmez damlalarını bez peçeteye gereksinim duymadan elleri ile silip tekrar bakır sahan saldırıyorlardı. İrma bir an duraladı damadı ile göz göze geldi. Maria ya döndü ‘’kele bu bahan niye pîr’ebok (Kötü huylu cin) gibi bahi.’’ Maria da ‘’Anne vallah önce seni kameraya almak lazım.  Sen Diyarbekir yemeği yiyende ele mest olisan sıfatın şekli şemali değişi, adam ne yapsın, hayatında ilk defa bir aç kurt gördi’’ 

Maria yemekten sonra kocaman fincanlara doldurulmuş neskafeleri getirdi İrma’nın canı Gazi köşkünde yenilen sumaklı dolmaların üzerine içilen kor ateşin üzerinde pişmiş türk kahvesi çekiyordu. Maria annesine bir sürpriz yaptı. "Mama (anne) bah bizim eski kahve değirmeni, Aldığı kahve tanelerini bir tavaya koyup şöminenin içinde kavurdu. Diyarbakır’daki evlerinden kalan Yıllar önce ona hediye ettiği dışı sarı pirinçten  yapılmış kehribar rengindeki sarı aleti çıkardı. İç aksamları dökme demirden bu silindir şeklindeki Kahve Değirmeni hala sağlamdı. Acı bir tat vermemesi için Çekilmiş kahvenin yaklaşık on dakika için de bayatlamayacağını, öğütülmüş kahvenin havayla teması içindeki yağ asitlerini etkilediğini yıllar önce annesi ona öğretmişti. Sarı pirinçten el değirmenlerinin içine kahve tanelerini koydu. İki baş kakule kattı.  Kahveye İrma silindirin altındaki altında bir somun sonuna kadar sık o zaman kahve çok ince olur dedi. 

Fabrikalarda yapılan kahvenin hiçbir zaman bu küçücük değirmeninin samimi ve sıcak ruhunu taşıyamazdı. Maria büyük bir ustalıkla kolunu çevirip kahveyi öğüttü. Diyarbekir bakırcılar çarşısından kalan son cezve Maria’nın mutfağındaydı. Bakır cezveyi şöminenin üzerindeki ateşe tuttu bol köpüklü kallavi bir kahve pişirdi. Diyarbakır Japon pasajından alınmış. Annesinin çeyizinden beri sağlam duran düğününde hediye ettiği iki kaçak fincana kahveleri döktü. Enfes kokusuyla kendine davet eden bu müthiş bir kahvenin rayihası yan odada ki Fransız damadı Edgard’ı onların yanına sürükledi. Edgard fincandaki kahveyi yudumladı. ’’Caarômequoi?’’ (Bu ne güzel aroma.) Her gün içtiği Cappuccino kahvesinden farklı tat onu mest etmişti. Beğenisini ifade etti; “ Respirebien à fond, (Derin bir nefes al, kokla)  Maria babasının ana dili olan Kürtçeyle konuştu ‘’Diyamınqehwemınxweşike’’( Anne kahvem güzel mi.) İrma: ’’Xwedêji te razî be.’’ Allah razı olsun yine de mahzun bir ifadeyle,  ‘’Kahvenin tadı bana eski günleri hatırlattı. Yalnız bi şe eksik’’ Maria merakla sordu. ‘’Ne eksik.’’  Hevselbahçasının manzarası. Şimdi bu kahveyi Şemsiler de oturup, hevsel’e karşı içmek vardı. Hayatımda hiçbir şeyi böylesi bir arzuyla istememiştim. Sadece nefes almak değilki yaşamak Keşe aziz ne demişti Bazen Mezopotamya ovasını seyre dalarsın,  geçmişte kalan halklarına susamış kuru toprağı gözyaşlarınla sularsın.’’

İrma küçük torunu Fabien kucağına aldı. “Kele bunun dişi çıhmış, acı bi hedik yapta yiyelim. ” Maria’’Aman Anne Paris’dehedikmi kaldı.’’İrma kızdı ‘’Niye şıtılgitmeyesenhevalla, çabuh bana bana büyük bir tencere bul.’’ Maria ‘’Taze buğday nerden bulacağız.’’ İrma; ‘’Ben getirdiğim erzak torbalarında buğdayda var. Yarma da nohutta var. Şimdi biz hediği yapmazsak çocuğun dişleri eğri çıhar. ve biz öldühten ve arhamızdan laf eder. ‘Anam kundağımı sataydı bahan diş hediği yapaydı, koy gözüm çıhaydi da dişlerim böyle zor çıkmayaydi’’ dese, sen yapacahsan? Maria ‘’Anne bırah bu batıl inançları! Maria isteksiz olsada hedik dökme töreni başlamıştı. Buğday tanelerinin nohut ile birlikte haşlanıp süzülmesi içine Diyarbekir usulü zahter ve kekik katıldı. Hazırlandıktan Fabien salonun ortasında, örtüde hazreti İbrahim’in bereketi olması dileğiyle başına buğdaylar döküldü. 

İrma’nın damadı Edgard  ilginç bulduğu bu töreni önce garipsemişti.  Sonra dayanamayıp kameraya çekmeye çalışıyordu. Fabien’e süslü püslü elbiseler giydirildi. Yerden hafif yüksek tabureye oturtuldu ve irma etrafına bir örtü yaydı. Üzerine makas, Tarak, saat, para, altın, kalem çeşitli eşyalar dizildi. Hedik dökülmeden önce Fabien, başının ortasına hedik birikmesini sağlayacak küllah konuldu. İrma, tepe kısmı çukurlaştırdı.  . Toz şekerle karıştırılmış Hedikler, dökülmeye başlayınca, etraftakiler  “örtüye yayılan hedikleri kaparak yemeye başladılar. Fabien Hedik dökme esnasında hangi eşyayı eline alacağını ilerde onunla ilgili bir mesleği seçeceğine inanıyorlardı. Altınsa kuyumcu, Makas tutmuşsa terzi kitapsa öğretmen olacaktı. Parayı seçince alkışladılar. Annesi gibi Bankacı olacağı kesinleşmişti!  İrma bir adeti daha yerine getirdi bir  anda dişleri ile Fabien in  başındaki küllahı ağzı ile kaparak odanın dışına kaçmak istedi. Maria bu oyunu bildiğinden annesiyle boğuşarak külahı aldı. Külahın üzerinde biriken hedikler veya yedi tane hedik parçası bir ipe dizilerek Fabie’nin boynuna takıldı. İrmaŞeb dediği özel bir nazarlık taktı. Tören, hazırlanan çerezlerin hedikle yenilmesiyle bitmişti.  Diş hediğinin bir bölümü kuşlara, kalanı da güne katılan-katılmayan eş dost ve komşulara dağıtılması adettendi. Ne yazık ki Paris’de samimi oldukları bir komşu yoktu. İrma, Diş hediği ne kadar çok dağıtılır ve yenirse bebeğin o kadar sağlıklı ve güzel dişlere sahip olacagınısöylesede bu gelenegi yerine getiremediler. İrma ‘’ Yedi yaşına keder saçını kesmeyesiz.  Berbere götürün, kesilen saç ağırlığınca para fakir çocuklara dağıtışız dedi Kesilen saç saklayacahsız ve oğlan evlenirken hazırlanan yastığın içine koyasan.’’Paris’te bir “Diyarbakır hedik töreni”saona ermişti.