Ne zaman lunapark da atlıkarıncaya binmiş erkek çocuklarını, Sinderella faytonuna binmiş neşeyle eğlenen kız çocuklarını görsem içim burkulur.Çeltik kilisesi meydanın da bayramlarda kurulan tahta salıncakları saymazsak,1970 yıllarında Sur içinde değil lunapark, şimdi neredeyse her semtte bulunan çocuk parkları yoktu.

               Ön kapısında kilitli olan Cemilpaşa konağı terk edilmişti.Arkasındaki binici sokağında yarısı yıkılmış duvardan içeri atlardık. İkibin metrekarelik alan mahalle çocuklarının oyun alanıydı. “Pişo gar oyniyag” rengârenk bilyelere gar derdik. Adımları saymak için ölçümü şöyle yapardık “Tamam ben sayıyam, Kıç,Mıç, kondura bıç” başlayan tekerleme ile bilye veya topaç oyunları başlardı. Cemilpaşa konağının arka duvarları aşağıdaki görselde olan aynalı Minare Camii’ye kadar uzardı.Bugün size bol fotoğraflı eski ve yeniyi anımsatayım.

             Bir gün mahalleye gazeteciler geldi. Konağın restore edilmeden önceki virane halini çektiler. Arkitekt mimarlık dergisinden Sedat Karabulut fotoğrafları ile Güncel resimleri NTV muhabiri Nizamettin Kaplan’dan aldım. Eski ve restore edilmiş fotolarla sizleri maziye götürmek istiyorum.1936 - 46 yılları arasında Cemilpaşa Konağı “İsmet İnönü İlkokulu” olarak dönüştürüldü. Bulaşıcı bir göz hastalığı olan trahoma yakalanan öğrencilerin okuduğu bir okuldu.. O yıllarda babam terzi Hayrettin Özavcı’da orada ilkokulu okudu.

              Cemil Paşa Ailesi 1925 Şeyh Sait isyanına katılmıştı. Konağın içinde bir süre isyancıları saklayan Cemil Paşa ailesindeki bireylerin hepsi tutuklanıp yargılandı. Mahkeme beraat kararı verse de sürgüne gönderildiler. 1927 yılında duruşmada ailenin bir kısmı başta İzmir Buca olmak üzere 1933 senesinde Türkiye’nin çeşitli kentlerine sürgün edilir. 1946’da sürgün dönüşünde ailenin bir kısmı yine konağa yerleşir ve 1965’lere kadar konakta yaşarlar. Daha sonra aile konağı yanında çalışanların ikametine bıraktı. Onlar da konağın selamlık bölümünü sanatçı Udi Yervantın babası Babamın yakın arkadaşı Keké yako lakaplı Yakup bostancı ipek puşi dokuması için verirler. Yakup Beg İstanbul’a taşınınca konağın müştemilatın bir kısmı varisler satar, sonra viraneye dönüşür. 

Üsteteki Görselde Diyarbakır'ın köklü ailelerinden komşularımız Annemin arkadaşı Şermin Cemiloğlu konağın avlusunda. Kundaktaki bebek ve çocukluk fotoları Ferda Cemiloğlu. Diyarbakır sivil mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan tarihi Cemilpaşa Konağı’nın yaşayan varislerinden Nejat Cemiloğlu ve Ferda Cemiloğlu (ikisi de rahmetli oldu) 2010 yılında restorasyon ve röleve çalışması yapılması şartıyla  Konağı belediyeye hibe ettiler.

Cemil Paşa Konağı, Diyarbakır mimarisinin yapısal ve süsleme özelliklerini en zengin biçimde sergiler. 17. yüzyılda Diyarbakır’da konut olarak yapılmış ender mimari yapılardan biri olan Cemil Paşa Konağı, harem, selamlık ve servis bölümlerinden oluşan üç avlu düzenine sahiptir. Bu düzen, konutun farklı fonksiyonlarını ayrıştırır ve aile yaşamının mahremiyetini korur. Konak, bütün bir yapı adasını kaplayacak şekilde tasarıma sahiptir. Bu yapısal özellik, konak içinde geniş bir alanı kapsayarak zengin bir mekânsal düzenin oluşmasını sağlar. Konağın cepheleri ve iç mekânları, ahşap oyma işçilikler, mozaikler, freskler ve süslemeli çiniler mevcut Konak içindeki odalar, geleneksel Diyarbakır evlerinde olduğu gibi, iç avluya veya bahçeye açılan geniş cumbalarla donatılıdır. Ayrıca, odalar arasındaki geçişler, 19 yüzyıldan kalan ahşap işçilikli kapılarla sağlanır. Cemil Paşa Konağı'nın yapımında kesme bazalt taş gibi yerel malzemeler kullanılmıştır.

Dış cephelerde kesme taşlar ve ahşap cephe elemanlar bulunuyor. Bu mimari özellikler, Cemil Paşa Konağı'nın Diyarbakır'ın geleneksel konut mimarisini temsil ettiği ve tarihi ve kültürel önemini vurguladığı şeklinde özetlenebilir.

             Ne zaman Cemilpaşa Konağına gitsem kadim komşularımız restorasyon sonrası doğduğu konağa gelen Rahmetli Ferda Abla’ya söylediğim Hasan Hüseyin Korkmazgil’in “Acılara tutunmak” şiiri ve onun dinlerken gözyaşları dolu hüzünlü yüzü canlanır; “Sanki bu şiir Cemilpaşa ailesine yazılmış” demişti….

Acılardan arta kalan

İşte şu bakışlarmış

Buğu diye gözlerinde

Gün batımı bulutlarmış.

Yalanmış hepsi yalan

Savrulup gitmek varmış,

Ayrı yörüngelerde…

Fotograflar : Restorasyon öncesi olanlar, Kendi arşivim Arkitekt dergisi Sedat Karabulut fotoğrafları. Güncel fotolar NTV muhabiri Nizameddin Kaplan ve Semih Sayan