Seçmen hangi şarkıyı kime söyledi

Abone Ol

Bugün sizlere kendi mizahi üslubumla seçmen davranışlarının ne anlama geldiğini anlatayım. Seçim öncesi tarafsız bir anlayışla, hiçbir politikacıyı övmeden bazı konularda mesaj verdim. Bazen sosyal medyada, bazen sohbetlerde siyasi görüşümü sorarlar. Beni sosyal medyadan izleyenler bu konudaki yanıtımı Diyarbakır şivesinde bilirler. “Bolivya Vatansever Toplum Partisi (PSP) destekliyem. Nedeni ise aldıkları kararlar beni heç etkilemi. Dillerini de anlamıyam, sinirimde pozilmi.” Yine de siyasi partileri ve oluşumları rencide etmeden seçmenin davranış şeklinin ne anlama geldiğini yazayım. Yazıyı yazmadan özellikle sosyolog gibi meslek dallarında rüştünü ispatlamış arkadaşlarımla saatlerce konuştum bunları kendi düşüncelerimle birleştirdim. Konuya uygun şarkıları ekledim. Mizahi bir yazı oluştu. Belki şöyle bir yararım olur. Önümüzde genel seçimde politikacılar kendisinin göremediği hataları yapmaz, Dünya daha yaşanır hale gelir.

Görsel : Bir döneme damga vurmuş siyasi liderler Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel, Erdal İnönü ve Alpaslan Türkeş hep birlikte Anıtkabir ziyaretinde.

Hürriyet gazetesi arşivi.1993

Önce iktidar partisine kaybettiren insanlar yani Şimdi 40 yaşlarında olanlar şu şarkıyı söylediler. 1990 yılında pop müziğini absürt  komediye uyarlayarak icra eden parodi müzik grubu Grup Vitamin’in şarkısını koro halinde söylediler.

Ellere var da, bize yoh mi

Yoh mi, yoh mi

De bize de, bize de, bize de yohmi…

İktidar partisine kaybettiren en büyük gurup emeklilerdi. Aslında onlar Pitaya veya çilek armudu olarak da bilinen ejder meyvesi suyu istemiyorlardı. Gerçi bu tropikal meyve antioksidan özelliğe de sahipti. Yoğurt, smoothie ve salataya eklenince güzel bir yiyecekti. Kanseri önlüyordu. Emekliler sadece alamayacakları bir yiyeceğin tadını merak ediyorlardı. Seçmen devlet büyüklerine bir dahaki davet sofralarında daha mütevazı olmanız gerekir mesajı verdi. Emeklilerin adını bile duymadıkları Ejder meyvesi ile tanışamadılar. Tıpkı Siverek’te çekilen “İki Dil Bir Bavul” filminde  Denizlili bir öğretmenin çikolata kelimesini yazdırmaya çalışırken. Hiç çikolatayla tanışmamış çocukları gördüğündeki benzer şaşkınlığı yaşadılar. Oysa Emekli maaşı alanlar bir portakal suyuna razıydılar. Portakal ve muz fiyatı Mersin’den gelirken mazot fiyatlarını yazan akaryakıt pompalarına tosladılar. Pazara gidince ejder meyvesini kıskanan muz kendisini gram altınla eş değer tuttu.

1970 yılında Çok sevdiğimiz Orhan Gencebay’ı bilirsiniz. Filmlerinde yolda gördüğü sokak çocuklarını kucaklardı.  Bir şarkısı yıllarca garibanların dilinde düşmedi.

Nerde boynu bükük bir garip görsem

Hor görme kim bilir ne derdi vardır

O garip halinde ne sırlar gizli

Onu bu hallere bir koyan vardır.

Şarkısını unutmuştu.

Hani sözleri yer yer hayatin anlamına değinen eserdi. Fakir fukarayı unutan Orhan Baba desteği ters etki yaptı. Yemeğe gitmeyip şarkının devamını TV de söyleseydi

Madem yaşamaya geldik Dünyaya

Benim de her şeyde bir hakkım vardır

Sevmiyorsan, hor görme bari

Benim de senin gibi Allahım vardır

Deseydi, Hükümete oy kaybettirmez aksine vatandaşın refah payında iyileştirmeler yapılırdı.

Tarafsız yazıyorsan niye CHP den bahsetmiyorsun, dediğinizi duyar gibiyim. Sayın Kılıçdaroğlu sağdan daha ne kadar oy alabiliriz diye düşünüp, daha halkçı politikalar geliştirmedi. İstiklal marşındaki “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı.” Dizesini hatırlayamadı. Özellikle üzerine basarak söylüyorum. Üzerine yanlışlıkla! bastığı seccadenin aleyhine delil olarak kullanılacağını bilemezdi.  Zamanında Erdal İnönü partisi SODEP gibi Kürtleri de kucaklayan siyaseti benimsemedi. Bazı elit yazarların sözlerini dinledi. Darbelerden bilinen Cumhuriyetten bu yana tüm hükümetlerin uygulamadığı, İsveç tipi sosyal demokrasiyi elit zümreler de pek sevmedi. Kürtlerin deyimiyle “Demokrasi bize iki numro (numara) büyük geliyordu!” Netice de inanılmaz bir oy artışıyla CHP Belediyelerin çoğunluğunu aldı. Seçmen Ozan Ali Ekber Çiçek’in türküsüyle CHP ye şu mesajı verdi.

Gel ha gönül havalanma,

Engin ol, gönül engin ol.

Gelecek genel seçimlerde merkez sağ olmasını istemediler. Daha geniş hak ve sosyal yaşamın özgür bir dünyaya yelken açarlarsa, kısacası özüne dönüp sosyal demokrat olmalarını istediler.

Seçmen 6 lı masada yer alanları “merkez sağ parti” olmaları için daha zaman var dedi. Öğreneceğiniz daha çok şey var dedi. Babalarının eski takım elbisesinden kısa pantolon yaptırıp. Önümüzdeki bayramda kapı kapı gezip şeker toplamalarını söyledi. Seçim sonrasında fındıkkabuğu kadar oy alamayan, ancak aile boyu milletvekili koltuğu alan sağ partilere ithafen Müzeyyen Senar'ın 1960 yıllarının sevilen şarkısını koro halinde söylediler.

Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime

Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime

İttifaklarda masayı deviren siyasetçilere, sonradan ben küstüm demenin siyasette şık bir davranış olmadığını birisi o ablaya anlatmalı. Gerçi bana abla demeyin demişti, dilim sürçtü. Ben oynamıyorum, sizi sobeledim tavrının seçmende ters etki yaptığını anladılar. Onlara sempati duyanlar seçim sandığında “asıl ben sizi sobeledim” dedi. Sözümüzü dinleseydin merkez sağ olacaktın diyen seçmende şu şarkıyı söyledi.

Kendim ettim, kendim buldum.

Gül gibi sararıp soldum şarkısını söyledi.

Seçmen solun tümüne şu mesajı verdi. Kürtleri dışarıda bırakan politikalarınız. Biraz küçük burjuvazi tavırlarınızla gerçek sosyalist olduklarınızdan emin değiliz. Bir zamanlar TİP efsane başkanı Behice Boran hayatını tekrar gözden geçirmenizin zamanı gelmedi mi?

Yıl 1965. Türkiye İşçi Partisi (TİP) 15 milletvekili ile Mecliste. AP (Adalet Partisi) seçimde yüzde 52 oy alarak iktidara geldi. Prof. Sadun Aren, Mehmet Ali Aybar ve Çetin Altan ile birlikte İstanbul'dan Milletvekili oldu. 1965 seçimlerinde 450 kişilik Mecliste 240 sandalyeye sahip Adalet Partisi (AP) iktidarı en güçlü muhalefeti TİP milletvekili Prof. Sadun Aren Hoca yaptı.  Adalet Partisi milletvekilleri fakültedeki amfilerde sosyoloji dersi dinler gibi onu sessizce dinlediler. Mehmet Ali Aybar Gaziantep’te partisinin toplantısında, Kürt kelimesinin yasak olduğu yıllarda, günümüzde hâlâ çözüm bekleyen Kürt Sorunu enine boyuna tartıştılar.Konuyu gündeme getiren  TİP ile siyasal hayatımızdaki ilk hamlesiydi.  

Ömrünün son 18 yılını İstanbul da bir otel odasında geçiren, şiirlerini kitaplaştırmayan gönül adamı Yahya Kemal Beyatlı analım. Gün batarken eşsiz Üsküdar sahilinde tarihi yarımadanın, Sultanahmet ve Ayasofya Caminin de içinde yer alan İstanbul’un o doyulmaz siluetine hüzünle dalmış olarak yazdığı şiiri anımsayalım. Bu şiiri ölümsüz kılan sanatçı ve besteci Münir Nurettin Selçuk’un eşsiz yorumuyla unutulmaz şarkıyı Eskiden ÖDP (Özgürlük Demokrasi Partisi) olan şimdi çeşitli partilere dağılan arkadaşlara ithaf edeyim.  

Dönülmez akşamın ufkundayız. Vakit çok geç;

Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!

Seçmen sağ blokta siyaset yapan bütün partilere kutuplaştırma siyasetinin tutmayacağını sandıkta nazikçe ifade etti. Bir yazar ve naçizane bir seçmen olarak kendi görüşüm;  Dünyada iki kutup vardır. Kuzey kutbunu Amerikalı Edwin Peary Güney kutbunu ise Norveçli Gravning Amundsen keşfetti. Ben iki Kutupda da yaşamak istemiyorum. Dedem Kerkük Türkmeni Eşim Siverekli Zazalarla akraba bir Kürt. iki taraftan da değilim. Kutuplardan değil, uzlaşıdan yanayım. Devlet büyüklerinden her gün Diyarbakır kadayıfı versinler gibi aşırı bir isteğim de yok. Ben Türkiye’de gerçek anlamda İsviçre gibi hiç kimsenin etnik kimliğinin sorgulanmadığı gerçek Sosyal demokrasi de yaşamak istiyorum. İsteğimin de çok aşırı lüks olmadığını düşünüyorum.