Diyarbakır ve Bölgenin birçok yerleşim yerindeki insanlar tarafından Hicri takvimine göre yılbaşı 13 Ocak olarak kabul edilir.
Bilindiği gibi Hicri Takvim Miladi Takvimine göre 13 gün geriden gelir. Bu yüzden eskiler hicri takvimi kabul edip böyle tarih tutmuşlardı. Saati güneşin batışı ve doğuşuna göre bilip tahminlerde bulunan büyüklerimiz, yılbaşı günlerini de hiç şaşırmazlarmış.
13 Ocak ta kutlanan yılbaşı (Sere Sale ) gecesi daha renkli geçerdi. Çünkü Diyarbakır’daki ve bölgedeki Hıristiyanlar da, Müslümanlar da “Eski hesap bugün Ocak ayının 1’i” deyerek, 13 Ocak’ı yılbaşı olarak işaret ediyorlardı.
İşte bu hesaba göre 12 Ocak’ı 13 Ocak’a bağlayan gece yılbaşı gecesiydi. Yani Sere Sale idi. Diyarbakır ve bölgenin birçok yerinde yılbaşına Sere Sale derlerdi. İşte bu gece eskiden tam bir bayram havasında kutlanırdı. Evlerde yemekler yapılırdı, tatlılar hazırlanırdı.
Yılbaşının yani Sere Sale’nin bir de sokağa yansıyan yüzü vardı. Bu bir halk kültürü olarak yerelin öznelliğiyle kutlanıyordu. Ben Kültür Bakanlığı Halk Oyunları hocalığını yaptığım dönemlerde sokaktaki bu yılbaşı kutlama şeklini sahnelemiştim. Çokta beğeni kazanmıştı.
Yılbaşı sokak kutlamaları şöyle olurdu: Daha çok çocuklar olmak üzere, bazı gençlerde yetişkin kadın ve erkeklerin kılığına girerlerdi. Yüzlerini de kömür karası ile boyarlardı. Yapma sakal bıyık yaparlardı, ağızlarında mani ve tekerlemeleriyle Diyarbakır avlulu evlerinin kapılarına dayanırlardı, Bunlara Sere Saleler denirdi.
Bunlar sokak kapısına gelir, kapı tokmağını çalar ve bu tekerlemeleri söylerlerdi;
''Ser e Sale / bıne sale, Pir kurbane / xorte male.'' yani; ''Evin Yaşlısı Kurban olsun evin delikanlısına'' tekerlemesini söylerlerdi.
Sere Saleler dediğimiz eski yılın son saatlerini yaşarken, son gününü yeni yılın ilk günlerine bağlayan bu güzel gecede evin yaşlısı delikanlıya kurban olsun. Ya da ” Ser e sale / bıne sale - Xwede bı hele / Pısiga bıne mankale.” ( Allah evdeki mangalın altındaki kediyi korusun ) tekerlemeleriyle devam ederlerdi.
Yılın son saatlerini yaşarken sonuncu gününü yeni yılın ilk günleriyle buluşturan bu gecede Allah evdeki mangalın dibindeki kediyi bile korusun dilekleri, yerel kültür kokan bu içten dileklerle sere saleler hediye almak için kapıya dayanırlardı. Tabi ki hediye almazlarsa kıyameti koparırlardı.
Ne mi olurdu? Merak ettiniz değil mi? Elbette ki, kapı tokmağı çalınan Diyarbakır’ın evlerinin kapıları mutlaka açılırdı sere saleler.… Zaten evlerdeki ahalinin bir çoğu da gecenin o vaktini, yani sere salelerin gelişini beklerdi ”sere sale” tarafından çalınan kapının heyecanını yaşamak isterdi tüm evlerdeki çocuklar.
İşte Diyarbakır’ın ve bölgenin bir çoğunun Noel Babaları da bu sere saleler’lerdi. Onlar halktan yani bizlerden birileriydi. Öyle gizli saklı evin bacasından da gelmezlerdi. Erbane ve davullar eşliğinde sokak, sokak dolaşırlardı. Yapılan ziyaretlerde, kapı tokmağını çalarak, açılan kapıdan giriyorlardı evlere..
Misafir gibi evin ahalisi gibi gelirlerdi. Hediye getirmeleri falan da yoktu. Aksine illa bir şeyler istiyorlardı.
Ehhh, Diyarbakır’ın ve bölge halkının Noel Babaları da böyle bir şeydi.. Bir şeyler vermek gerekiyordu. Elbette ki verilirdi, vermekte isteniyordu. Hele bir de hazırlanan tatlılardan, içecek ve yiyeceklerden ya da biraz para verilmeseydi. işte o zaman kıyamet kopuyordu . Sere sale boylu boyunca uzanıveriyordu yerlere. İmdat ez mırım..“ İmdat ben öldüm “ deyip, deyip yerde debelenerek hediyelerini almadan gitmezlerdi.
Tabii ki günümüz iletişim teknolojisi dediğimiz ve görsel medya bizi esir almadan önce bu güzellikler oluyordu. Zaman çok mu geç eski değerleri yaşatmaya… Elbette değil. Belleklerde yaşıyorsa yaşatılabilir kültürler ve değerler. Deyip sere sale we Piroz be. * Tüm insanların Yeni Yıl Kutlu Olsun…