Sağlığı adına çaba gösterip, yeni alışkanlıklar edinmek üzere ciddi bir efor sarf eden, beslenmelerini düzene sokmaya uğraş verenlerin için; “Bir diyet daha başarısız oldu!'' denilmesi kadar can sıkıcı bir durum yok. Yaşanan bu durumu ele alıp değerlendirelim.
Bir süredir sağlığınız ve bedeninizden ufak sinyaller alıyordunuz, fakat biraz ihmalkar davrandınız ya da ötelediniz. Bu özensizlik üzerine sağlığınız ile bedeniniz hiddetlendi ve ilgi göstermeniz için size daha dikkat çekici semptomlar yolladı. Bu semptomlar dikkatinizin üzerine ani bir ivme ile düşüverdi. Biraz kaygı, bir tutam stres ve yoğun bir harekete geçme isteği hissettiniz. Radikal bir kararla, iyi olduğuna kanaat getirdiğiniz bir beslenme uzmanının yolunu tuttunuz. İşte hızlı bir geçişle sağlık dünyasındasınız; iyi hissedecek, keyif alacak, dinçleşeceksiniz!
Uygun olmayan programlara esir olmak
Üniversitenin ilk yılındayım, mesleki oryantasyon dersindeyiz. ilk ya da ikinci ders… Hocamın söylediği ve unutamadığım bir cümlesi var; bugün hala keyifle taşırım o cümlesini cebimde; “Eğer kişi, sizin uyguladığınız süreçten keyif ve haz almıyorsa; ne kendinize, ne de başkalarına, giydiğiniz unvanın diyetisyenlik olduğunu söylemeyin.”
O zamanlar bu cümlenin gerekliliğini pek idrak edememiştim aslında. Fakat mesleki sahaya adım atınca, gözlemlerde bulununca, anladım kıymetini ve attım hemen cebe o sözünü.
Buna neden mi değindim? Çünkü çoğumuz bize uygun olmayan ve çok az değişilikler gösteren programlara esir kılındık.
Tatlıyı at, meyveyi kucakla; yoğurdu ve sebzeleri çok sev, karbonhidrata sakın yüz verme, su şişeni sıkıştır koltuk altına. Salatalar mı? Onlar hep dost, bak ne şekerler, yeşil yeşil! Bir süredir kilo kaybın durdu mu? Olur öyle, şok etkisi yaratmamız lazım, al şu detoks suyunu! Sakın bak, o lezzetin önünde işkence çeksen de el uzatmak yok.
Bu süreç biraz zor geçecek ama güzel bir sonuç alacağız. Özetle sevgili danışanım işkence çekeceksin ve işkence çektiğin sürece gülümseyeceksin. İşte çoğumuz bu sürece mahkum kılınıyoruz.
Detoks sularının, kürlerin, yulafların, tefflerin bizi soktuğu havayla biraz motivasyon sağlayıp yol alıyoruz. Ama uzun vadede kendimizi tökezlemiş buluyoruz. Sebebi ise basit; karbonhidratı da yağı da düşman belledik, şekeri hafızalarımızdan silmeye çalışıyoruz, ama onların da beslenmemizde yeri var ve yol haritamızı onların varlığıyla oluşturmalıyız. Onları dışladığımız bir beslenme programı ne denli sürdürülebilir olacak ki!
Ömrümüzün ne kadarını bunlara el sürmemeye çalışmakla geçireceğiz? Hem yeryüzünde inanılmaz tatlar, çeşit çeşit lezzetler varken, kendimizi böylesine kati bir şekilde sınırlamak niye? Bana kalırsa yemek, yemek yeryüzünün en şahane hazlarından biri ve ben bundan mahrum olmak istemiyorum. Sağlığımı sabote etmeden olabildiğince güzel lezzetler deneyimlemek isteğindeyim!
Diyetlerinizin biri daha başarısız oluyor, evet; çünkü bu yolculuktan keyif almıyorsanız, sizin için ideal olan programda, doğru ellerde değilsiniz, bu ilk neden.
İkinci nedense daha duygusal yönün ağır bastığı ve biraz daha psikolojik çözümlemelerin yer aldığı bir neden ve o da bir sonraki blog yazımızın konusu olsun! Ancak bu yazıyı noktalamadan size önereceğim birkaç ipucu var:
Lütfen beslenme yolculuğunuzda katı kurallarla, kısıtlamalarla yol almayın, onların yalnızca kısa vadeli getirileri mevcut. (Spesifik hastalıkları olanları bu gruptan ayırıyorum; çeşitli faktörlerin yer aldığı komplike durumlar ayrı)
Sizin duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarınızı gözeten bir beslenme uzmanıyla çalışın ve bu süreçten keyif duyuyor olmanız konusunda hassasiyet gösterin.
Ve kaş yapayım derken, göz çıkarmayın.
Sağlıklı olmak güzel görünmekten daha değerlidir.