Tek Başına Bir Tarih Ulu Cami (2)

Abone Ol

Ulu Cami'nin orta bölümü heykel kısmı olup, Hz. Musa zamanında yapılmıştır. Genel mimari olarak Selçuklu hükümdarı Melikşah tarafından inşa edildi. Şafiler kısmı Kanuni Sultan Süleyman zamanında Vakıf Ahmet Bey tarafından yaptırıldı. 

Doğu kısmı olan ana giriş kısmının üst kısmı Sarı Abdurrahman Kütüphanesi olarak görev yapmış, günümüzde de halk kütüphanesi olarak faaliyette bulunmuştur. Avluda namazgah, şadırvan, musalla taşı ve 12. yüzyılda El Cezeri tarafından yapılan güneş saati bulunmaktadır.

Diyarbakır daha önceleri bir Roma kentiydi. Roma agorasından getirilen korintlar, cami avlusunu süslemektedir, Avlunun arka tarafında tuvaletler bulunmaktadır. Bir külliyeyi andıran Ulu Cami, ortadaki dikdörtgen biçimindeki büyük avlunun etrafında yer alan çeşitli bölümlerden oluşur. Avlunun güneyinde Hanefîler bölümü, kuzeyinde Şafîler bölümü ve Mesûdiye Medresesi, batısında Hanbeliler bölümü ve Zinciriye Medresesi ile doğusunda Malikiler bölümü ve revaklı bölümler bulunmaktadır.

Bir zamanlar aynı anda dört mezhebin aynı anda ibadet edebileceği bir cami idi. Ancak günümüzde Hanbeli bölümü Kur’an Kursu, Malikiler bölümü ise kütüphane olarak kullanılmaktadır. 

Cami avlusunun ortasında bulunan sekizgen sütunların taşıdığı şadırvan 1266/1849 yılında yapılmıştır. Şadırvanın sütunları mermer işlemeli ve üstü sivri bir kubbeyle örtülüdür. 

Ayrıca cami avlusunda tarihi güneş saati bulunmaktadır. Arsa alanı 2600 m², cami alanı 1100 m² ve cemaat kapasitesi 4000 kişi olan ve içinde “Sakal-ı Şerif” de bulunan, tek şerefeli tek minareye sahip olan Diyarbakır Ulu Cami’nin mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne aittir.

Diyarbakır Ulu Cami’nin tarihte ve bilhassa Osmanlılar döneminde şehrin en önemli ilim ve kültür merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Arşiv belgelerinden ve seyyahların aktardıkları bilgilerden bu durum anlaşılmaktadır. 

Vakıf defterlerindeki verilerden, Ulu Cami’de, hitabet, imamet, maarif, te’zinat, muhassıllık ve huffazlık gibi hizmetlerin verildiği tespit edilebilmektedir.

Evliya Çelebi’nin verdiği bilgilere göre: “…bu cami, gece gündüz cemaatsiz kalmayıp yetmiş-seksen yerinde çeşitli ilimler öğretilir. Nice yerinde tarikat ehli kişiler çileye girip tevhit ve zikirle meşgul olurlar.”

Diyarbakır Ulu Cami ve çevresinin bir kültür merkezi olduğu hususu Tavernier’in de gözünden kaçmamıştır. O da buradan söz ederken, “etrafında mollalar, dervişler, kitap ve kağıt tüccarları ve yasayla ilgili kişiler bulunuyor” ifadelerini kullanmıştır. 

Osmanlılar döneminde caminin Hanefî ve Şafî kısımlarının kütüphanelerinin büyük rağbet gördüğü ayrıca cami külliyesi içerisinde El-Hac Ömer Efendi Kütüphanesi ile El-Hac Abdurrahman Kütüphanesinin yer aldığı başka kayıtlardan anlaşılmaktadır.

Ulu cami ve müştemilatının- orta kısmının Hz. Musa zamanında yapılışı, bir ara pagan tapınağı olması, (Paganizm, kökenleri dünyanın kadim doğa dinlerine uzanan spiritüel bir yaşam tarzıdır. Temelde kökleri Avrupa’nın eski inanç biçimi ve bu dinlerin genel adıdır. Bu dinlere mensup kişilere ise pagan denir.
20. yüzyıldan itibaren paganizm terimi (ya da neopaganizm), İbrahimi dinler öncesi eski pagan dinlerinin canlandırılmasıyla yeniden gündeme gelmiştir.

Pagan terimi çok geniş kapsamlı olduğundan ve tanımları muğlak olduğundan, çoğu kez bu başlık altında incelenebilecek bir din tanımlanırken, daha belirli isimler tercih edilir: politeizm, şamanizm, animizm, panteizm ve panenteizm) gibi.
(DEVAM EDECEK)