Bereketli Hilal olarak adlandırılan Mezopotamya'nın tanıkları Dicle ve Fırat onlarca medeniyetçe farklı adlandırıldı.

Binlerce yıl boyunca medeniyetlerin doğuşuna ve yıkılışına şahitlik eden, bereketli hilal olarak adlandırılan Mezopotamya'nın sınırlarını belirleyen Fırat ve Dicle nehirleri, insanlık tarihine damga vuran nehirler arasında yer alıyor. Bu iki nehir, sadece medeniyetlerin can damarı olmakla kalmamış, birçok kültürde kutsal sayılmıştır.

DİCLE: AKAN SUYUN HİKAYESİ

Dicle Nehri’nin Sümerce adı olan "İdigna" veya "İdigina", "akan su" anlamını taşır. Bu isim, zamanla Elamcaya ti-gi-ra, Eski Farsçaya Tigra, ve Eski Yunancaya Tigris olarak geçmiştir. 

Sümerce’deki bu ad, Akadca’da İdiklat olarak anılmış ve İbranicede Hiddekel, Süryanicede Diklat, Arapçada ise Dicle’ye evrilmiştir. Bu isimlerin yolculuğu, Dicle’nin tarih boyunca farklı kültürlerce nasıl benimsendiğinin bir göstergesidir.

Narin soruşturmasında son gelişme Narin soruşturmasında son gelişme

FIRAT MİTOLOJİDEN GELECEĞE

Fırat Nehri'nin ismi, tarih boyunca birçok farklı kültürde kendine yer bulmuştur. Eski Farsça’da Ufratu olarak bilinen Fırat, Akad dilinde Purattu olarak anılmıştır. 

İlginç bir şekilde, Fırat isminin kökeni Avesta’da geçen huperethuua (geçmesi kolay) sözcüğüne dayandırılmaktadır. Ayrıca, Arapça’da tasasızlık ve rahatlık anlamına gelen "ferahat" kelimesiyle de ilişkilendirilmektedir. Bu anlam yelpazesi, Fırat’ın sadece coğrafi değil, aynı zamanda kültürel ve dilsel bir köprü olduğunu gösteriyor.

Bu iki nehir, sadece Mezopotamya'nın değil, insanlık tarihinin de en önemli tanıklarıdır.

Fırat ve Dicle, sadece toprakları değil, aynı zamanda insanlık kültürünü de besleyen nehirler olarak, bugün hâlâ milyonlarca insan için hayat kaynağı olmaya devam ediyor.

Editör: EYYUP KAÇAR