Eyüp Kaçar

Diyarbakır'da da, Şanlıurfa Balıklı Göl gibi bir zamanlar, ''kutsal'' diye balıkları yenmeyen balıklı havuzun olduğunu biliyormunuz?

Urfakapı yakınlarında bulunan ve tarih sayfalarında adı ''Aynı-ı Zülâl'', ''Zelha'' ve ''Zelal'' olarak geçen yer, günümüzde ''Anzele'' olarak adlandırılıyor. Anzele balıklı havuzda da eskiden balıklar vardı ve halk ''kutsal'' diye bu balıkları yemezdi.

BALIKLARLA YÜZÜLÜYORDU

ANN

Anzele açıkta akardı ve ikiz kardeşi olan Balıklı Havuzu bir oda şeklinde kapalı bir havuz olarak vatandaşlara hizmet veriyordu. Buraya, ücret ödeyerek girilir, yüzülürdü (çimilirdi). 

İşletmecisinin ismi Diyarbakırlıların deyimiyle Xale Tıllo idi. Xale Tillo'ya ücretini ödeyen havuza girip balıklarla çimerdi.

BETONA GÖMÜLDÜ

ANZELEN

Anzele ve Balıklı Havuzunun suyu bazı mahallelere içme suyu olarak şebekeye bağlandı. Diyarbakır Sur İlçesindeki efsanelere, türkülere konu olan bu yer 1978 yılında tamamen tahrip edildi ve havuzun üstüne beton döküldü.

Daha sonra burası bir süre itfaiye merkezi olarak düzenlendi, kullanıldı. İtfaiye arabalarına buradan su dolduruluyordu.

İtfaiye müdürlüğünün başka yere taşınmasından bir süre sonra Anzele Projesi hazırlandı. Ancak, otantiğinden uzak, Balıklı Havuzunun olmadığı bir düzenleme yapıldı. Proje tamamlanarak hizmete girdi, ancak havuz bölümü yaz aylarında çocukların yüzme alanı haline geldi.

Bu arada, Anzele suyunda, Şanlıurfa'da bulunan Balıklı Göl'deki gibi geçmişte var olan balıklar son zamanda ortaya çıktı. Bu balıkların bir süre kaybolmasının asıl nedeninin iki gözenin de arka bölümüne ince gözenekli tel örgünün yapıldığı ileri sürülüyor.

Vatandaşlar, özellikle çocukların yaz sıcağında serinlemek için 'havuz' olarak kullandığı alanın, koruma altına alınarak, çevresinin yeniden düzenlenerek turizme kazandırılmasını istiyor.

ANZELE VE KİLİSE

anzelee

Evliya Çelebi’nin Balıklı Göl diye söz ettiği Anzele suyunun isminin nereden geldiğine dair farklı görüşler vardır. 

Araştırmacı Şevket Beysanoğlu’na göre, anzele, iki bin yıl önce ''Ayn-ı Zeura'' olarak adlandırılan bir içme suyu kaynağıdır. 

Şevket Beysanoğlu’nun anlatımına göre, ''Yaklaşık 2 bin yıl önce Ayn-ı Zeura isimli bir içme suyu kaynağı vardı. İsa’dan sonra 5. yüzyılda aynı isimle bu kaynağın yakınında bir kilise inşa edilir. Urfa Metropoliti Mar Şem’un 629 yılında, Antalya Patriği Mar Yuhannon ise 649 yılında ölür. Cenazeleri getirtilerek bu kilisede gömülür'' diyerek, zamanla bu kilisenin yıkıldığını ve Ayn-ı Zeura isminin ''Ayn-i Zülal''e çevrildiğini anlatır. 

Ayn-ı Zülal, Arapça’da ''berrak su'' anlamına gelmektedir.

Halil Ötük’e göre ise bu su kaynağını Süryanilerin ''Ayinzer'' olarak adlandırdığını ve Anzele’nin bu ismin zamanla değişmesinden kaynaklandığını söyler. 

MEDRESE VE MESCİT

NZZELE

Yazılı kaynaklarda, yine bu bölgede Anzele gözesinin civarında Balıklı Havuzu Mescidi ve Balıklı Havuzu Medresesi’nin olduğu belirtilerek, şöyle deniliyor:

''Balıklı Havuzu Mescidi -Medresesi, Rûm Kapı (Urfa Kapı) semtinde, Hanzâde Mahallesi sonunda, Ayn Zeliha denilen mevkideydi. Balıklı Mescidi Akkoyunlu eseri sayılmakla birlikte buradaki medresenin Osmanlı dönemine ait olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 1796-97 tarihli bir vakfiyede söz konusu mescidin avlusunda Hacı Yasin adlı birinin beş hücreden oluşan bir medrese yaptırdığı ve medreseye müderris tayin edildiği kaydedilmektedir. 

Balıklı Mescidi XIX. yy. sonuna kadar ibadete açık iken, medresesinin XX. yy. başına kadar faaliyetine devam ettiği belirtilmektedir.''

EVLİYA ÇELEBİNİN KALEMİNDEN ANZELE

ev-3

Ayn Zeliha’nin, yani anzele ve Balıklı Havuzu'nun hikâyesini en iyi anlatan ünlü seyyah Evliya Çelebi’dir. 

Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nin Diyarbakır’la ilgili bölümünde şunları söylüyor:

''Balıklı, şehirde önemli bir kaynaktır. Eski bir havuza akıp içinde binlerce çeşit balık bulunur. Ama kimsecikler de bu balıkları avlamaya cesaret edemezler. Yeltenen birkaç kişi felç olup ağızları ve burunları eğilmiştir.

İşte bu Balıklı ve Anzele Suyu 'ab-ı hayat' bir sudur. Birçok insan bu suda yıkanıp humma ve cüzzam gibi hastalıklarından, kırk gün yıkanarak kurtulmuşlardır. İşte bu su böyle bir sudur. Ve bu suyun bir ayağı Ali Paşa Camisi’ne, oradan da Mardin Kapı’daki hamama gider.''

Editör: NAZMİ KAHRAMAN