Diyarbakır'ın kavurucu yaz sıcaklarında, serinletici bir ticaretin izleri yüzyıllar öncesine uzanıyor. Batılı seyyahların dikkatini çeken bu sıra dışı ticaret, dağların zirvesinden sofralara uzanan bir serinlik hikayesi. 1838'de H. Southgate'in ''en fakir kişi bile alıp içeceğine katabilir'' dediği buz, o dönemde bile halkın vazgeçilmeziydi.
ÇARŞILAR BUZLA DOLUP TAŞIYORDU
Seyyah V. Pollington'un çarşıların buz satışına ayrıldığını belirttiği gözlemleri, bu serin ticaretin ne kadar canlı olduğunu gözler önüne seriyor. 1856'da R. J. Garden, bu ticarete hükümetin bile dahil olduğunu, buz toplayıcılarını bu işe zorladığını aktarıyor. Dağlardan şehre taşınan bu değerli yük, önemli hale gelmişti?
DAĞLARIN ZİRVESİNDEN SOFRALARA
Diyarbakır'ın bu serin hikayesi, sadece bir ticaretin değil, aynı zamanda bir kültürün ve yaşam tarzının da yansıması. Yüzyıllar öncesinden günümüze ulaşan bu serin miras, şehrin sıcak yaz günlerinde hala tazeliğini koruyor.
Dağların zirvesinden özenle toplanan buzların, zorlu bir yolculuğun ardından şehre ulaştırıldığı ve halkın serinleme ihtiyacını karşıladığı anlatılıyor.
Bu zahmetli süreç, buzun değerini daha da artırıyor ve onu adeta bir hazineye dönüştürüyordu.
BUZUN İZİNDE GEÇMİŞE YOLCULUK
Diyarbakır'ın buz ticaretinin, sadece bir ekonomik faaliyet değil, aynı zamanda şehrin kültürel ve sosyal dokusunun da önemli bir parçası olduğu belirtilen çeşitli kaynaklarda, buzun, sadece serinletici bir içecek değil, aynı zamanda misafirperverliğin ve paylaşmanın da simgesi olduğu, sıcak yaz günlerinde buzlu içecekler ikram etmenin, misafirlere verilen değerin bir göstergesi olduğu belirtiliyor.
Günümüzde teknoloji sayesinde buzdolapları ve buz makineleri yaygınlaşmış olsa da, Diyarbakır'ın buzla yazılan serin tarihi hala hafızalarda canlılığını koruyor.