DİYARBAKIR

Diyarbakır'ın sulu fotoğrafçılarıydı

Diyarbakır'da vesikalık fotoğraflar, seyyar gezen ''sulu fotoğrafçılar'' tarafından çekilirdi.

Abone Ol

İRFAN GÖZEN

1970'lerin Diyarbakır'ında, Ulucami'nin mistik atmosferinde yankılanan bir ses: ''Dikkat, buraya bak ve sakın gözünü kırpma!'' Bu uyarı, şehrin sokaklarını mesken tutmuş, unutulmaya yüz tutmuş bir mesleğin, ''sulu fotoğrafçıların'' hikayesini fısıldıyor. 

Dijital çağın çok ötesinde, anıları ölümsüzleştiren bu ustalar, zamanın ruhunu yakalayan kareleriyle Diyarbakır'ın hafızasında derin izler bıraktı.

SULU FOTOĞRAFIN BÜYÜSÜ

Diyarbakır'ın sıcak sokaklarında, ''sulu fotoğraf'' ya da ''şipşak'' olarak bilinen bu sihirli işlem, sadece 15-20 dakika içinde tamamlanıyordu. 

Resmi işlemler için vazgeçilmez olan bu yöntem, hem ekonomik hem de pratikti. Siyah bir fon, üç ayaklı bir metal koruma ve arkasında, zamanı durduran bir usta... Çekim anı, bugünün dijital kolaylığından çok farklı, adeta bir ritüeldi. 

Sandığın karanlığında yapılan büyülü işlemlerle, anılar birkaç dakika içinde kağıda dökülüyor, ipe asılıp kurutulduktan sonra sahiplerine teslim ediliyordu.

ZAMANIN TOZLU SAYFALARINDA BİR ANI

Her bir kare, sadece bir fotoğraf değil, aynı zamanda bir zaman kapsülüydü. Diyarbakır'ın o dönemdeki yaşamının, insanların yüzlerindeki çizgilerin, sokakların taşlarının hikayesiydi. Ancak zaman, bu sihirli mesleği de alıp götürdü. Dijital fotoğrafçılığın yükselişiyle birlikte, sulu fotoğrafçılar birer birer kayboldu. Şimdi, Ulucami'nin taş kaldırımlarında yürürken, bu unutulmuş meslek sadece bir hatıra olarak zihinlerde canlanıyor.

Ulucami'nin gölgesinde, bir zamanlar hayatın ayrılmaz bir parçası olan bu fotoğrafçılar, şimdi sadece nostaljik bir anı olarak yaşıyor. 

Onların hikayesi, Diyarbakır'ın kayıp zamanlarına açılan bir pencere, şehrin ruhunu yansıtan bir ayna. Belki de bir dahaki sefere Ulucami'nin önünden geçerken, o eski sesleri duyar gibi olursunuz: ''Dikkat, buraya bak ve sakın gözünü kırpma!''