Bağdat’a sefere giderken 1638 yılında Diyarbakır’a gelen IV Murad, dinlediği dönemin sanatçısı Hacı Eftal Efendi’den o kadar etkilenmiş ki meşhur Hamravat suyunu evine kadar akıtarak kendisini ödüllendirmiş.
“Kalbi Curcuna Ritmiyle Atanların Şehri”
Diyarbakır gibi şehirlerin tarihi, o tarihe yaraşır zenginlikte müzikle akar. Diyarbakırhafıza da, Diyarbakır müziği ile ilgili çalışmayı, “Kalbi Curcuna Ritmiyle Atanların Şehri” başlığı sergisi ile ele aldı. Mahalli Sanatçı ve araştırmacı Hayri Yoldaş ile bir çok kaynaktan geçmişten günümüze Diyarbakır müziği mercek altına aldı.
Uzun Hasan, 98 kişilik saz heyeti ile sefere çıkıyormuş
Diyarbakır ve çevresinde yerleşimin uzun tarihi, müzik geleneğinin köklerini de derinleştiriyor. Kaynaklar Artuklular döneminin bu anlamda önemini vurguluyor. Kentin başkent görevi üstlenişiyle, o dönem birçok Akkoyunlu sarayında müzikli eğlenceler yapıldığı biliniyor. 1400'lü yıllarda genel olarak bilime ve sanata önem verişleriyle bilinen Uzun Hasan ve sonra oğullarından Sultan Yakup zamanında, müzisyenler bilhassa korunuyordu. Hatta Uzun Hasan, 98 kişilik saz heyetiyle birlikte sefere çıkan bir yönetici olarak kayda geçmişti.
Diyarbakır ve müzik ilişkisini konuşurken ön plana çıkan bu saray temelli müzik geleneği, halk müziğine de etki ederek eserlere klasik bir havanın sızmasına neden olmuştu. Genel çerçevede bölgede müziğin ana gelişim hatları, saz şairliği / âşık geleneği, tekke-tasavvuf müziği, klasik Türk müziği, halk müziği ve dengbêj geleneği olarak ele alınabilir.
IV Murat, sanatçının evine Hamravat suyu akıttırmış
1600-1900'lü yıllar arası, daha çok klasik sanat musikisi ve tekke musikisinin icra edildiği bir dönemdi. 1638'ten günümüze ulaşan Türk halk musikisi formundaki tek eser, koşma türündeki Ömür (Yaş) Destani. Padişah IV. Murad, Bağdat seferi için 1638'de Diyarbakır'a geldiğinde, şehrin ileri gelenlerinden Şeyh Aziz Mahmud, Kavs mesiresinde yeni yaptırdığı Çârbağ Köşkü'nde (Kavs/Cihannüma Köşkü) büyük bir ziyafet vermişti. Burada dönemin sanatçısı Hacı Eftal Efendi, IV. Murad'ın huzuruna kabul edilmişti. Okunan eserlerden Ömür Destanı, padişahı o kadar etkilemişti ki Diyarbakır'ın meşhur Hamravat Suyu'nu Hacı Eftal Efendi'nin evine akıtarak kendisini ödüllendirdiği rivayet edilir.
Diyarbakır sanat müziğinin Türk halk müziği içindeki istisnai yerini belirleyen eserler de repertuvarda öne çıkıyordu. Hafız Melek Efendi'den aldığı tasavvuf musikisi dersleri sayesinde tüm makam ve usûllere vakıf olan Celal Güzelses, şarkı formunda olan eserlerinde divan ve saz şairlerinden beslenmişti. Türkü formunda olanlarında ise bazen kendi bestelerini, bazen Kürtçe melodi kalıplarını kullandı. Günümüzde onun eserlerinin benzeri üretilmiyor. Sadettin Kaynak'ın Diyarbakır'daki askerlik görevi esnasında yakından tanıklık ettiği birçok şarkı motifini, daha sonra Türk sanat müziği formundaki şarkılarında kullandığı da bilinir.
Eskiden ihtişamlı düğünlere, “Sazlı santurlu düğün” denirdi
Diyarbakır musikisinde sazlar zaman içerisinde değişimler gösterdi. İlk dönemlerde kullanılan çığırtma, kartalın kanat kemiğinden yapılan altısı üstte, biri altta yedi delikli bir tür kavaldır. İki çubukla çalınan kanun benzeri bir saz olan santur da, saz, bağlama, kaval, zil, maşa ve tef gibi erken dönem enstrümanlardan biri. Zilli tef ve darbuka bunlara sonradan katıldı. Halk oyunları dün olduğu gibi, bugün de davul ve zurnayla oynanıyor. Eskiden düğünlerin ihtişamını belirtmek için "sazlı santurlu düğün" tabiri kullanılırdı.
Diyarbakır 1970’li yıllarda bağlama ile tanıştı
Takip eden dönemde kanun, keman, ud ve cümbüşün yanına bazen klarnet de katılarak renk kattı. Diyarbakır müziği, 1970'li yıllarla beraber bağlamayla tanıştı. Ancak ses açısından bazı mekânlarda doyurucu olmadığından, sesi daha yüksek ve bağlama klavyesine sahip olan metal tambur, özellikle de manyetiğin yaygınlaşmasına kadar bağlamanın yerini aldı. Hatta uzun süre bağlamaya tambur dendi. Bağlama daha ziyade Alevi köylerinde bulunurdu. Günümüzde ise düğünlerin vazgeçilmez sazı olarak yerini alıyor. Detaylı bilgi için tıklayabilirsiniz.