Aziz Fidanci/Özel Haber 

Küçük yaşta ressamlığa merak salan ve ilk kez Lise yıllarında kendi çalışmalarını çizmeye başlayan ressam-öğretmen Ali Türker, teknolojinin geldiği bu aşamada resim eskizlerini önce dijital ortamda cizip sonra tuvale aktarıyor. "Eğer bir duvar resmi yapıyorsam bu bağlamda önce mekânın ruhunu incelerim ve tasarımlarımı oraya göre yaparım" diyerek yaptığı işi özetleyen Türker, "Amacım oraya resim yapmak değil oraya bir ruh katmak olur. Belki de bu yüzden yaptığım her iş beğenildi ve buralara kadar gelebildim" şeklinde konuştu. Ressam-öğretmen Ali Türker ile bu mesleğe nasıl başladığını, 'dijital ressamlığa nasıl alıştığını ve yaşadıklarını konuştuk. 

 - Kısaca sizi tanıyabilirmiyiz? Malatya’nın Arguvan ilçesinde demirci ustası baba ve ev hanımı annenin ikinci çocuğu olarak dünyaya geldim. Zamanla köyü bırakıp şehre göç edenlerdeniz. Babam işinde çok iyiydi ve çevresinden oldukça saygı görürdü. Sanayide küçük, kiralık bir dükkânda demire şekil verip ekmeğini kazanırdı. Abim ve ben de okuldan çıkıp yanına giderdik. Belki de bir şeylere şekil vermeyi veya onları deforme edip değiştirmeyi ilk o zaman gördüm.

 - Resim ile tanışmanız nasıl oldu? 
 

İlköğretimimde sadece ilkokulda resim dersi vardı ve öğretmenim beni keşfetmişti. Daha sonra hiç resim dersimiz olmadı. Henüz ortaokulda kendi çabalarımla portre çizip para kazanmaya çalışıyordum. Resmi bu şekilde işlevsel hale getirmem, daha o zamanlar geleceğime yön vermeye başladı sanırım. Lisede kendi çalışmalarımı yapmaya başladım. O zamana kadar ailemden sadece insan olmanın önemini öğrenmiştim ve gerçekten de bütün mesele iyi bir insan olmaktı. 

Üniversitede tercihiniz ne yönde oldu? 

Tüm karmaşalar içinde üniversite sınavından sonra hukuk bölümünü değil güzel sanatları istediğimi fark ettim. O zamanlar sürekli üniversite açılıyordu ve yeni açılan Nevşehir Güzel Sanatlar Fakültesine gittim. Üniversitede yanımda çocukluğumdan getirdiklerimle harmanlanıp şekillendim. Hem çalıştım hem okudum. Tuval alacak parayı denkleştirmek zor olduğundan genellikle ahşap parçaları bulup onlara resim yapardım. Haliyle İç Anadolu Bölgesi’nde toplumsal konuları ele alıp toplumcu bir sanatçı olmayı hedeflemiştim ama sanatın sadece bundan ibaret olmadığını, sadece mesaj veren bir araç olmadığını, çok daha derin, çok daha bireysel olduğunu öğrendim. Üniversiteden 4.00/ 3.72 gibi yüksek bir not ortalamasıyla mezun oldum ve memlekete döndüm. 

 - Okul bittikten sonra ressamlığı nasıl sürdürdünüz? 
 

Memlekete dönüp ‘’Şimdi ne olacak?’’ diye düşünürken bir hafta sonra  Malatya’da özel lisede asgari ücretle ilk kez öğretmen olarak işe başladım. Orada duvar resimleri yapıp kendimi geliştirmeye devam ettim. Özel sektörde devam edip yüksek lisansımı bitirecektim. Ama siz de bilirsiniz ki mevzu eğitim olunca ekonomik özgürlüğünüz olmadan şehir dışına bile çıkamazsınız. Çalışmam gerektiğini ve asla tek bir şeye odaklanamayacağımı fark ettim. Yani ne yapıyorsam yapayım hep çalışarak yapmam gerekirdi. Birçok farklı sanat alanında eserler ürettim. Heykel, seramik, grafiti, ebru ve duvar resimleri gibi alanlarda çalıştım. Bazen şehir dışından iş teklifleri alıp yapıyordum. Bir yıl Malatya’da özel bir okulda çalıştıktan sonra Diyarbakır’dan hayatımı değiştirecek teklif gelmişti. Diyarbakır’a geldim ve çalışmalarıma hız kesmeden devam ettim, artık duvar resmi alanında kendimi göstermeye başlamıştım. Türkçe öğretmeni olan eşim Berivan ile tanıştım ve geçen yıl güzel bir düğünle evlendik. Ankara Gazi Üniversitesi heykel bölümü yüksek lisans programımı yarıda bıraktım ve artık sadece sanatıma odaklanıp güzel şeyler yapıp insanların gözündeki parıltıyla mutlu olmayı seçtim. Öğrencilerime sanatın her alanını öğretip onları dijital sanatla buluşturdum. Bu coğrafyanın geleceğine umutla bakıyordum ve oturup eleştirmek yerine en temelden yani eğitimle katkı yapmak en doğrusuydu bana göre. 

 - Resim yaparken ilham aldığınız şeyler oluyor mu? Benim ana ilham kaynağım insanın ta kendisiydi. Bu yüzden fazla uzağa gitmeme gerek yoktu. Bir öğretmen olarak yeterince fazla insanla tanışıyordum. Eserlerimde genellikle toplumun farklı renklerini alıp harmanlamaktayım. Ama artık teknolojiyle beraber sadece ‘’Ressam’’ ya da ‘’ Sanatçı’’ değil ‘’Dijital ressam’’ ya da ‘’Dijital sanatçı’’ olarak da çağrılmaya başlandım. Dijital tasarımı öğrencilerime öğretip onları yurt dışındaki üniversitelere hazırlıyorum. Aslında sanatın her alanında öğretmenden çok öğrenciyim. Zaten bu zamanda kimse ‘’Ben tam bir öğretmenim’’ diyemez bana göre. Çünkü gelişime ayak uydurmazsak gerileme kaçınılmaz olur. Programları öğrendikçe yaptığım işler daha da profesyonelleşti. Şu anda yaptığım profesyonel çalışmalarımda tasarımlarımı önce dijital olarak çiziyorum, sonrasında resme aktarıyorum. Eğer bir duvar resmi yapıyorsam bu bağlamda önce mekânın ruhunu incelerim ve tasarımlarımı oraya göre yaparım. Amacım oraya resim yapmak değil oraya bir ruh katmak olur. Belki de bu yüzden yaptığım her iş beğenildi ve buralara kadar gelebildim.

 - Resim, seramik, grafiti, heykel ve ebru sanatları ile uğraşıp yeni yeni eserler üretmişsiniz. Bundan sonraki hayaliniz nedir acaba? Bu calışmaları yaptığım süre zarfında Almanca ve İngilizce öğrenip yeteneğimi yurt dışında harcamaya karar verdim. Hayalim yurt dışında bu coğrafyayı ve insanımızı anlatan ünlü bir sanatçı olarak kariyerime devam etmek… Ama bununla beraber bütün Güneydoğu Bölgesi’nden yetenekli insanları çekecek büyük bir sanat merkezi açıp yetenekli ama durumu olmayan karanlıktaki çocuklara bir ışık yakmak da istiyorum.

Editör: AZİZ FİDANCI