Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin haftalık Meclis grup toplantısında güncel gelişmeleri değerlendirdi.
‘HÜKÜMETLER DEĞİŞSE DE CUMHURİYET VE KÜRTLERİN İLİŞKİSİ BİR TÜRLÜ DEĞİŞMİYOR’
Cumhuriyet tarihi boyunca halkların çok ciddi acılar çektiğinin altını çizen Bakırhan, “Ülkeyi korku ile yöneten bir anlayışla yönetildik, bir sistemde yaşadık. Cumhuriyet demokrasiden korktuğu için demokratikleşemedi. Cumhuriyet hedeflerine ulaşamadı ve hedeflerinin çok gerisinde kaldı. Herkesin cumhuriyeti maalesef olamadı. Küçük bir azınlığın cumhuriyeti oldu. Küçük bir azınlığa hizmet etti. Aslında cumhuriyetin özü demokrasidir ama demokrasi maalesef olmadı. Cumhuriyetin özü herkesin cumhuriyeti olmaktı. Cumhuriyetin ilk 100 yılının her birimiz tanığı, sanığı ve mazlumlarıyız. En çok da bu 100 yılda büyük bir zulme uğradık. Çünkü hükümetler değişse de cumhuriyet ve Kürtlerin ilişkisi bir türlü değişmiyor. İnkar ve baskı üzerine kurulu bir şekilde devam ediyor” diye belirtti.
‘100 YILDIR YANLIŞ BİR ŞEKİLDE ÜLKEYİ YÖNETTİLER’
Bakırhan, Türkiye’de 100 yıldır Kürt sorunun çözülmediğine işaret ederek, “100 yıl önce cumhuriyet kurulurken de ‘beka’ dediler. Aradan 100 yıl geçti hala ‘beka’ diyorlar. İnkarcı akıl ‘beka’ diyerek, bir adım bile cumhuriyeti maalesef ilerletemedi. 100 yıldır yanlış bir şekilde ülkeyi yönettiler. 100 yıl sonra hala ‘beka’ deniliyorsa ve ‘beka’ sorunundan bahsediliyorsa demek ki bir yerde yanlış yapıldı. İşte o yanlışı eğer kabul edebilirlerse, bu ülkeyi yönetenler yüzyılda yanlış yaptıklarını söyleyebilirse, yol alabiliriz” şeklinde konuştu.
‘GEÇEN YÜZYILDA DEVLETİN VESAYETİ TOPLUMUN ÖZGÜRLEŞMESİNİ ENGELLEDİ’
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tucer Bakırhan, grup konuşmasında bazı satırbaşları şöyle:
“Şimdi bu yanlıştan dönmek için ciddi bir fırsat var. Cumhuriyet başta Kürtlerle, Alevilerle ve dışladığı tüm halklar ve inançlarla en önemlisi de demokrasi ve özgürlüklerle barışmalıdır. Barışmak zorundadır. İkinci bir yüzyılın başlangıcını cumhuriyet barışmakla sağlayabilir.
Ülkenin huzura kavuşması için, refah içinde yaşaması için önce Kürtlerin özgürleşmesi ve Türkiye’nin demokratikleşmesi gerekiyor. İlk yüzyılın acısını sadece biz Kürtler yaşamadık. Ermeniler, Aleviler, Süryaniler, Müslümanlar… Adını burada sayamayacağım onlarca halk ve inanç da aynı şekilde ilk yüzyılın acısını ve zulmünü birlikte gördüler. Geçen yüzyılda devletin toplum üzerindeki vesayeti toplumun gelişmesini, özgürleşmesini engelledi. Elbette geçmişe takılıp kalmayacağız ama geçmişle yüzleşerek, geçmişten dersler çıkararak önümüze bakmak zorundayız. Biz geçmişe takılıp kalan bir anlayıştan gelmiyoruz. Dersler çıkararak ikinci yüzyılda daha demokratik, daha özgürlükçü ve inançların bir daha aynı şeyi yaşamaması için önümüzde ciddi bir fırsat duruyor.
‘ALINTERİ DÖKTÜK, AMA CUMHURİYETİ EŞİT YAŞADIĞIMIZ BİR ZEMİN HALİNE GETİREMEDİK’
Bu ülke kurulurken; topraklarında, ovalarında hepimizin kanı, alınteri yok muydu? Evet, vardı. Bunun en iyi örneği Çanakkale’deki şehitlikte her bölgeden, inançtan, her etnik gruptan isimlerinin mezar taşları. Kuruluşta ortaklık vardı. Kuruluşta beraber kan döktük, alınteri döktük, ama cumhuriyeti eşit yaşadığımız bir zemin haline getiremedik. Bu toprakları demokratik bir cumhuriyete ulaştırmak gibi bir görev ve sorumluluk hepimizin önünde duruyor. En başta da hükümetin önünde duruyor.
‘DEMOKRATİK BİR ULUS ANLAYIŞINA İHTİYAÇ VAR’
İçinde bulunduğumuz süreç herkesin cesurca, çekinmeden, birlikte tartıştığı, konuştuğu bir anlayışa ihtiyaç var. İkinci yüzyılı birlikte konuşup tartışamazsak, birlikte çözüm yolları bulamazsak maalesef bu yüzyılı da kaybetmekle karşı karşıya kalabiliriz. Türkiye’nin demokratik geleceği için siyaset kurumu tarihsel düşmanlıklara ve intikam duygusuna yaslanmaktan vazgeçmelidir. Her demokrasi denildiğinde, her hak ve hukuk denildiğinde bir düşmanlık ve intikam duygusu ortaya sermekten siyaset kurumu artık uzaklaşmalı. Bu dili terk etmelidir. Yeni yüzyılda inkarı bir kenara bıraktırmak, kandırmadan sahici çözüm yolları bulmak, bu yeni yüzyılda hepimizin görevleridir. İkinci yüzyılda farklılıklardan korkmayan, farklılıkları zenginlik ve güç sayan demokratik bir ulus anlayışına ihtiyaç var. Bu ülkenin en sahici güvencesi de demokratik bir ulus yaratmaktır. Demokratik ulus yaratmaktan geçer.
‘DEMOKRATİK BİR TÜRKİYE KURMAK İÇİN HER ZAMANKİNDEN DAHA BÜYÜK BİR FIRSAT VAR’
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında tüm siyasi ve toplumsal çevrelere çağrımızdır; gelin önyargılarımızı, husumetlerimizi bir kenara bırakalım. Halkların barış içerisinde ve kardeşçe yaşadıkları bir Türkiye’yi birlikte kuralım. Biraz önce Sayın Cumhurbaşkanı’nın konuşmasını da izledim. O da yeni, daha demokratik, daha kapsayıcı, kardeşleştiğimiz bir zemin yaratalım diyordu. Bunun bugün koşulları var. Türkiye’nin büyük çoğunluğu bugün halkların kavga ettiği ve çatıştığı bu zemin yerine, halkların barış içinde yaşadığı bir zemini talep ediyor. Bu gerçekliği başta iktidar partisi olmak üzere siyasi partiler dile getiriyor.
Demokratik bir Türkiye kurmak için her zamankinden daha büyük bir fırsatın olduğunu belirtmek istiyorum. Biz demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile taçlanmış bir cumhuriyet istiyoruz. Demokratik Cumhuriyet, eşit yurttaşlık, çok kültürlü toplum ve yerel demokrasinin güvence altına alınmasıdır. Demokratik Cumhuriyet 1920 Meclisi’nin çoğulcu yapısını ve 1921 Anayasası’nı kurucu Meclis ruhunu 21 yüzyıl gerçekliği ve demokratik bir anayasa ile taçlandırmaktır. Demokratik bir cumhuriyet, demokratik bir anayasa ile olur.
‘İSTİKRARSIZLAŞAN TÜRKİYE, KARA DELİĞİNE DÖNÜŞEN ORTADOĞU GİRDABINA KAPILABİLİR’
Bizler kadınlardan, gençlerden, emekten, yerel demokrasiden yana, iradeli, kararlı, saklısı ve gizlisi olmayan bir cumhuriyet istiyoruz. Sıkıştığı zaman faili meçhul cinayetlere ihtiyaç duymayan, demokrasi denildiği zaman beyaz torosları cadde ve sokaklara sürmeyen, hak hukuk denildiği zaman paramiliter güçlerle, domuz bağlarıyle insanları katletmeyen bir cumhuriyet istiyoruz. Açıkça ifade ediyoruz; istikrarsızlaşan Türkiye, kara deliğine dönüşen Ortadoğu girdabına kapılabilir. Hemen yanı başımızda kaosun çatışmaların devam ettiği bu girdaptan korunmanın en doğru yolu ve güvencesi, Türkiye’de demokrasiyi özgürlükleri hayatta geçirmektir.
‘KÜRTLER, YÜZYILDIR ELLERİNDEN ALINAN KİMLİKLERİNİ VE İRADELERİNİ İSTİYORLAR’
Kürt sorununda ve Ortadoğu politikalarında fırtına ekenler bugün rüzgar biçiyorlar. Dün fırtına ekenler bugün biçtikleri rüzgarın etkisi altında sarsılma durumunda ve zorunda kaldılar. Sürekli ‘Kürtler ne istiyor’ deyip duruyorlar. Yüzyıldır Kürtler ne istediğini bin bir defa dile getirdi. Ama bir türlü anlamak istemiyorlar. Evet bunun cevabını iki kelimeyle bir defa daha verelim. Kürtler, yüzyıldır ellerinden alınan kimliklerini ve iradelerini istiyorlar. İşte Kürt sorunu kimlik ve iradesi reddedilen Kürtlerin kimlik ve iradelerinin tanınmasıdır.
Maden zemini var, gelin ikinci yüzyılın saatini barış üzerine kuralım. İkinci yüzyılın saati, barış saati olsun. İnkar üzerine kurulan saatin yönünü şaşarız ama barış üzerine kurulan saat bize doğru yönü gösterir. Bunun için de birçok şey yapmak lazım. Tekçi, buyurgan siyasi dili terk etmek gerekiyor.”