Diyarbakır sinemayla ilk kez, bir asır önce terkedilmiş kiliselerde yapılan sessiz film gösterileriyle tanıştı.
Yaşamın 9 bin yıl kesintiye uğramadığı kadim kent Diyarbakır birçok dine de yıllarca ev sahipliği yaptı. Ezan ve cami sesinin biribirine karıştığı kentte, Hristiyan dinine mensup bir çok cemaat de madetlerinde ibadet etti. Ancak, zaman içinde kiliselerin bazıları, cemaatlerinin azalması ya da başka kentlere göçler yüzünden kaderine terkedildi, bakımsızkaldı, bazıları yıkıldı.
Terkedilmiş kiliselerden bazıları zaman içinde çeşitli amaçlarda kullanıldılar. Hazineye devredilen sahipsiz kiliselerin bazıları Özel İdare tarafından şahıslara kiraya verildi, bazıları çeltikdeposu, bazıları yağ deposu olarak kullanıldı. Aralarında mahkeme salonu ya da sinema salonu olarak kullanılanlar da oldu.
Bunlardan biri de Rum Kilisesi.
ÖNCE SİNEMA SONRA MAHKEME SALONU OLDU
Diyarbakır'a sinemanın gelişi 1920'lere dayanır. 1920'lerde ilk sinema gösterimi kilisede yapıldı. Mardinkapı civarındaki, Deva Hamamı karşısında bulunan Cemal Yılmaz Mahallesi Muallak Sokaktaki Rum Kilisesi sessiz sinemaya tanıklık etti. Uzun süre sessiz sinema gösteriminin yapıldığı kilise 1925 yılında Şeyh Sait İsyanı sırasında Diyarbakır’da görev yapan Şark İstiklal Mahkemesi’ne ev sahipliği yaptı.
Kilisenin mahkeme salonu olarak kullanılmasına karar verilmesiyle sessiz sinema, bu kez eski Yoğurt Pazarı’ndaki Eski Borsa Hanı’nın doğusunda ve Çardaklı Hamamı bitişiğindeki Süryani Katolik Kilisesi’ne taşındı. Burası da daha sonra Yavuz Selim İlköğretim Okulu'na dönüştürüldü.
SON DURAK HALKEVİ OLDU
Diyarbakır’da sinema kültürünün yerleşmesine yönelik ilk adımlar Halkevi'nin açılmasıyla oldu. Halkevleri, Diyarbakır'da olduğu gibi Türkiye’nin pek çok merkezinde sinemayla ilgili kültürel altyapının oluşmasında önemli rol oynadı.
Türkiye'de 1932 yılında açılan 14 halk evinden biri olan Dağkapı'daki Halkevi'nde 1936 yılından sonra film gösterimleri de yapılmaya başlandı. Halkevi'nde 1951 yılına kadar hem sinema hem de diğer kültürel alanlardaki etkinlikler yürütüldü.
Dağkapı Meydanı’ndaki Halkevi 1951 yılında kapatılmasıyla sinema için özel sektör devreye girdi. Kapatılan Halkevi, Diyarbakır'da sinemanın kalıcı olmasında önemli bir rol oynamış oldu.
ÖZEL SEKTÖRÜN YAPTIĞI İLK SİNEMA
Halkevi'nin kapatılmasıyla sinema işletmeciliği konusunda tecrübeleri olan Dilan Kardeşler, ilk, özel şahıs tarafından işletilecek sinemanın girişimciliğini üstlendi. Dilan kardeşler, Ermeni mimar Harutyan Sarafyan’ın tasarladığı ve ülkenin gelmiş geçmiş en görkemli sinemalarından olan Dilan Sineması projesine imza attılar. 2300 metrekarelik alanda beş yıl süren inşaatın ardından 1957’de kapılarını izleyiciye açan Dilan Sineması, hemen kafrşısında bulunan ve şimdi Dağkapı Meydanı olarak anılan yerde bulun Emirgan Parkı ile eğlence kompleksi olarak işlev görüyordu.
Yaklaşık 6 yıl süren çalışmayla tamamlanan 270 localı 3 katlı ve 1500 kişilik ses düzeni ile ideal bir sinema olan Dilan Sineması 1956'da perdelerini seyircisiyle buluşturdu.
Dilan kardeşlerin açtığı ilk sinema Dilan Sineması ile kentte açılan sinema salonlarının sayısı da artmaya başladı. Sinemanın revaçta olduğu 1980'li yıllara kadar bu sayısı yaklaşık 20'yi buldu.
Yazlık ve kışlık sinemalar, televizyonun yaygınlaştığı 1980'li yıllardan sonra giderek vatandaşların ilgisini kaybetmeye başladı. Giderek ilginin azaldığı sinemalar, 2000’lerde tamamen güç kaybederek teker teker kapanmaya başladı.
Yine 2000’lerde şehirlerde kurulmaya başlanan AVM'ler açtıkları salonlarla sinemayı yeniden canlandırmaya çalıştı. Sinemalar, AVM'lerde açılan salonlarla eskisi kadar olmasa da yeniden ilgi odağı haline gelmeye başladı.
SİNEMANIN TARİHÇESİ
Sinema dünyası sanattan çok bir belgeleme aracı olarak keşfedildi. Louis ve Auguste Lumiere kardeşler kamera ve projektörün bir arada olduğu Sinematograf aletini icat etti. Daha sonra sanattan çok bir belgeleme aracı olarak keşfedilen dünya sinemasında, ilk film gösterimleri de Lumiere Kardeşler'in çektikleri kısa filmlerle birlikte 1895'te başladı.
Türkiye'de ilk film 1914 yılında gösterime girdi. Fuat Uzkınay'ın ''Ayastefanos Abidesinin Yıkılışı'' adlı film Türkiye'de sinemanın başlangıcı ve ilk Türk filmi sayılıyor.
Sinema sözcüğü Fransızca cinema sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Fransızca cinématographe yani ''hareketli görüntü kaydeden cihaz'' anlamına gelmektedir. Sinema sözcüğü de cinématographe kelimesinin kısaltılmışı olaak kullanılmaktadır.
Haber / Eyüp Kaçar