Tarihi İpek Yolu üzerinde önemli bir konuma sahip olan Diyarbakır, sadece kültürel zenginlikleriyle değil, aynı zamanda elmas işlemeciliğindeki ustalığıyla da yüzyıllardır adından söz ettiriyor. Osmanlı döneminde, Diyarbakır'daki kuyumcuların elinden çıkan eşsiz elmas işlemeleri, padişahların gözdesi haline gelmiş ve dünya çapında ün kazanmıştır.
Diyarbakır Salnameleri ve çeşitli kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Hasan Paşa Hanı, elmas işlemeciliğinin merkezi haline gelerek, şehre altın çağını yaşattığı kaydediliyor.
16. yüzyılda inşa edilen hanın, sadece bir ticaret merkezi değil, aynı zamanda usta kuyumcuların bir araya geldiği bir sanat atölyesi olduğu kaydedilirken, Evliya Çelebi de seyahatnamesinde; ''Diyarbakır'daki kuyumcular, gümüş kap-kacak yapmada ve altıncılar taç ve mücevher yapmada benzersiz ustalara sahipti'' ifadelerine yer veriyor.
OSMANLI SARAYLARINA ÖZEL TASARIMLAR
Diyarbakır'dan çıkan elmas işlemeleri, sadece Osmanlı saraylarında değil, aynı zamanda Ortadoğu'nun önde gelen devletlerinin yöneticilerine de hediye edildiği ifade ediliyor.
Sultan Abdülaziz'e özel olarak tasarlanan ve üzerine tuğrası işlenen bir elmas, Diyarbakır'ın elmas işlemeciliğinin ne kadar ileri bir seviyede olduğunu gösterdiği kaydediliyor.
MEVLANA'NIN GÜMÜŞ KAPISI DİYARBAKIR'DAN
Diyarbakırlı ustaların elinden çıkan en önemli eserlerden biri de, Konya'daki Mevlana Celaleddin Rumi'nin türbesindeki gümüş kapıdır. Bu eşsiz eserle, Diyarbakırlı kuyumcuların ustalığını tüm dünyaya gösterdiği belirtiliyor.
DİYARBAKIR HOLLANDA'DAN ÖNCE SÖZ SAHİBİYDİ
Abdülsettar Hayati Avşar'ın bir anlatımında, tarihçilerin Hasan Paşa Hanı'ndan bütün dünyaya pırlanta gönderildiğini yazdığını belirtmiş, ''Hollanda’nın Anvers limanı bu iş için kullanılıyor dense de eskiden merkez Diyarbekir’di'' ifadesine yer vermişti.