“KIRMIZI RENK BENİM BAŞROLÜM VE İMZAMDIR.”
Yazar Metin Aydın, ressam - tasarımcı Roza Tulga ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi.
Sanatla uzun yıllardır iştigal eden ve bu istikamette kesintisiz bir yaratım/devinim halinde olduğunu söyleşimiz boyuncu göreceğiniz Ressam - Tasarımcı Roza Tulga; kendisiyle ilgili olarak: “Kendimi sürekli yenileyen bir sanatçıyım.” diyor. Tulga ile başta kendisi olmak üzere, sanat serüveni, yaptığı çalışmaları, etkilendiği isimleri, coğrafyanın sanat hayatına etkisini, ona güçlü bir vurguyla “Ben bir Mezopotamyalıyım.” dedirten maddi koşulları; günümüz sanat camiasına dair değerlendirmelerini, sanatseverlerle nasıl bir dünyada yol aldığını gelecek planları üzerinden söyleşimizi noktaladık. İyi okumalar diliyorum.
Hazırlayan: Metin Aydın
‘RÜYALARIM DERİNLERDEN GELEN ASIL GERÇEKLERİMDİ’
-Ressam -Tasarımcı Roza Tulga kimdir? Ve sanat serüveni nasıl başladı?
Aslında en çok zorlandığım sorulardan birtanesi de kendimi ne şekilde, nasıl, neyim, kimim ya da bir kimlikle tanımlamam oluyor. Öncelikle ben, Roza Tulga, Mardin’de doğup büyüdüm ve burada yaşıyorum. Mezopotamyalı olmak hem sıra dışı hem de ağır bir yükü var doğrusu. İsmim tıpkı medeniyetler birleşmesi gibi içi dolu bir kültür ve mutlak değerler olarak görüyorum.“Roza”, Farsça kökenli ve Kürtçede güneşin doğuşu demek,“Tulga” kelimesi ise Türkçe kökenli olup miğfer anlamını taşıyor. Hayatımın önceden bir resim gibi çizilen, kaderimin isimlerini her eksilen bir zaman takvimiyle dolduruyorum. İşte ilk kimlik meselem başlıyor bu sırada!.. Doğuştan gelen yeteneğe inanıyorum. Mezopotamya’da sanatın ilk doğduğu yerde doğmak; bedenime, ruhuma, benliğime, zihnime bulaşıyor. İliklerime kadar bu duyguyu tadıyorum ve bana yansıdığını düşünüyorum, yoksa nasıl sanatın (hazzın) nirvanasına ulaşabilirdim ki? Sanata olan ilgim çok küçük yaşlarda rüyalarla başladı. Rüyalarım derinlerden gelen asıl gerçeklerimdi. Elbette çocukluğum çok kolay geçmedi. Başka bir gezegende dolaşıyorsan “kafayı sıyırmışsın” demekti! Benim çocukluğum var olmayan bir dünyayı düşlemekti. Bir Salvador Dali, bir Frida Kahlo, bir Sandro Botticelli, bir Hieronymus Bosh değildim, ama tıpkı onların resimleri gibiydi çocukluğumda çizdiğim resimler… Aslında sürreal sandığım Reallerim dive onlara da benzetilmem aşikârdı… 2010 yılında tanıştığım Türk resim sanatının taşist(lekesel) üslubuyla tanınan Ressam, Prof. Dr. Bahattin Odabaşı’ndan aldım sanat eğitimimi. Öğrencisi olmaya layık görülmüştüm, ne büyük bir gururdu benim için. En çok sanatın inceliğini, kapsayıcılığını ondan öğrendim. Asıl sanat serüvenim yeni başlıyordu. Sanat tarihinde “Hollanda Altın Çağı” diye bir dönem vardır, benim de “Mezopotamya Gümüş Çağım” 2010 yılı (dönemi) oldu. 2017 yılında İstanbul’da akademiyi, yani Güzel Sanatlar Fakültesi’ni birincilikle bitirdim. Moda avangardını, tekstil sanatını, resim sanatını ve sanatın bütün kapsayıcılığını bir araya getirerek, farklı materyaller kullanarak, özellikle ip ve kumaşı üç boyutlu hale getirip bir forma dönüştürdüm. İlk kişisel sergimi Mezopotamya mitolojisi, tarihi ve hikâyeleri üzerine dokudum. “Siz Hiç Mezopotamya’nın Kalbini Dokudunuz Mu” alt başlık altında oluşturduğum Dokuma Sergimi Mardin’de açtım. Birçok ulusal ve uluslararası resim çalıştaylarına, resim sempozyumlarına ve resim sergilerine sanatçı olarak davet edildim. Şimdi ise kendi kişisel atölyemde sanatsal çalışmalarıma devam ediyorum.
‘FORMSAL YAPIYI KIRMIZI RENGE YÜKLERİM’
-Yaptığın sanatsal işlerin mahiyetini anlatabilir misin?
Üretmekte olduğum sanatsal çalışmalarımda genellikle kırmızıyı kullanırım. Kırmızı renk benim başrolüm ve imzamdır. Formsal yapıyı kırmızı renge yüklerim. Bu biçimsel dönüşme metaforu, fiber art diye tanımladığım (tekstil sanatları) dokuma ve örgününün her ilmekte hikâyeleriyle oluşturduğum bir ipin boyutunu öncelikle kültürümle nitelendiriyorum. Ve ham taşımı dokuyorum bu esnada, dokuma sanatına da yer veriyorum. Her doku ve her ilmekte, M.Ö 3.000’lere, Subariler ve Sümerlerden yola çıkarak medeniyetleri işliyorum.
‘İSTANBUL VE MARDİN’DE ÇEŞİTLİ ATÖLYELERDE DERS VERDİM’
-Sanatsal kimliğini “fiber artist”, “moda tasarımcı” yoksa bir “küratör” olarak mı tanımlıyorsun? Tırnak içine aldığım bu sıfatlar hakkında neler söylemek istersin? Ve sen hangi alanda kendini (y)etkin buluyorsun?
Kendimi sürekli yenileyen bir sanatçıyım. Sanat disiplinleri arasında hayatıma yön veren resim, heykel, grafik, moda ve sinema gibi birçok sanat alanında kendimi buldum. İstanbul ve Mardin’de çeşitli atölyelerde ders verdim. Asıl branşım ve uzmanlık alanım “Moda ve Tekstil Tasarımı”. İsminden de anlaşıldığı gibi, tekstil sanatlarına (fiber art) olan ilgim biraz da mesleğimden dolayı oldu. Birçok sanatçının küratörlüğünü de yaptım ve sonrasında kendimin küratörü olmaya karar verdim. Bu arada uzun bir süre küratörlüğe de ara verdim. Çünkü daha fazla çalışmalarıma zaman ayırmak istiyorum ve kendimi daha çok tekstil sanatında buluyorum. Bu yüzden kendimi “Tekstil Sanatçısı” (Fiber Artist) olarak tanımlıyorum.
‘GİYİM, BENİM İÇİN BİR YAŞAM FELSEFEDİR’
-Yaşadığın coğrafya ile sanatsal kimliğin arasında olumlu/olumsuz nasıl bir ilişki oldu?
Dünyada en korkunç hastalık, ölmekte olan bir insanın aklını yitirmiş olması ya da kanser hastalığı değil, insanın kaotik düşünceler yapısıdır. Sanatçı kimliğimin sınırlarını aşan bir üslup, aykırı bir stil oluşturuyorum. Giyim, benim için bir yaşam felsefedir. Moda’nın (giyim) doğuşu insanlık tarihi kadar eskidir. “Moda ve Sanat” iki aykırı kelimeden söz etmek ve bunu kabullendirmek açıkçası çok da kolay olmasa gerek. Bu coğrafyada doğmak, her şeye tekrar gebe kalmışım demek... Sancısı, bir annenin doğum sancılarına benziyor. Güzel olan yanı, anne kucağına bebeğini aldığında acısının bitmesidir. Bu da sanatçı kimliğimin sınırlarını olumlu ve olumsuz etkileri arasında ince bir detay oluşturur. Coğrafyamızın avangart sanat alegorisini benimsediği de söylenemez.
‘İLHAM VERİCİ MİTLER, EFSANELER, MASALLAR VE GÜNEŞ TANRILARINI ÇALIŞMALARIMDA İŞLİYORUM’
-Çalışmalarında ağırlıklı olarak Mezopotamya efsaneleri, mitler ve masallarından faydalanıyorsun… Bunları öne çıkarma sebebin nedir?
Öncelikle öz kültürüm diyorum! Ben bir Mezopotamyalıyım. Kültürümden çok besleniyorum; çok zengin bir kültüre sahibim ve Mezopotamya’nın zengin mirasını anlatıyorum. İlham verici mitler, efsaneler, masallar ve güneş tanrılarını çalışmalarımda işliyorum. Geleneksel ve çağdaş yanımı da mitler ve modern sanatla birleştiriyorum. Tek gayem, tarih ve sanat üzerine yeni paradigmalarla Mezopotamya’nın kültürel ve sanatsal zenginliğini gelecek nesillere aktarabilmek…
‘BİR DAHAKİ SEFERE “MANİFESTO”YU YAZILI BEYAN EDECEĞİM’
-Sanatsal çalışmaların üzerinden nasıl geri dönüşler alıyorsun?
Açık söylemem gerekirse sanat yazarlarından, sanat eleştirmelerinden ve sanatseverlerden hep olumlu ve güzel dönüşler aldım. Ama arkamdan bir olumsuz bir eleştiri olmuşsa da sevinirim, gocunmam. Açıkçası olumsuz eleştirileri de seviyorum, bu beni daha da güçlü kılıyor çünkü. Daha önce belirttiğim gibi, ilk kişisel sergimi 2024’te Mardin’de açtım. Hiç unutamadığım sergilerimden biriydi… Çok reklam yapmayı seven bir sanatçı değilim, ona rağmen binlerce yerli ve yabancı sanatseverin ilgi odağı olmuştu. Kanımca hikâye derindi, yine Mezopotamya’ya ait hikâyeleri işlemiştim... Ama siz siz olun, benim gibi yapmayın; eserlerin manifestosunu kağıt parçasına yazmayı tercih etmemiş, kendim anlatmayı yeğlemiştim!.. Çalışmalarımı anlatmaktan sesim kısılmıştı. Bir dahaki sefere “manifesto”yu yazılı beyan edeceğim!
“ŞAHMARAN”I MODAYA UYARLADIM
-Moda tasarımcısı olarak tasarladığın kıyafetlerden defile oluşturdun mu? Bu süreçte kimlerle çalıştın, kimlerden ilham aldın?
Moda çok derin bir mevzu… Elbette ilham aldığım birçok tasarımcı var ama bir kaçını dillendirmekten mutluluk duyarım. Moda okuduğum yıllarda en çok ilgimi çeken Fransız Tasarımcı Coco Chanel, İtalyan Tasarımcı Elsa Schiaparalli, İngiliz Tasarımcı Alexander McQueen, Türk Tasarımcı Hüseyin Çağlayan ve son dönemde ismini sıklıkla duyduğumuz Kürt Tasarımcı Lara Dizeyee… 2017’de, bitirme tezimde defile tadında minik bir defilem oldu. Avangard modayı çok seviyorum… Tema ve ilham kaynağım bir doğu masalı “ŞAHMARAN”ı modaya uyarladım. Bu masalı tasarımlarımda işlemem jüri tarafından ilgi odağı olmuş ve tam puan alarak bana birincilik kazandırmıştı. Hocalarımın desteği hiç eksilmedi. O sancılı sürecimde bana olan inançları hiç bitmedi. Beni moda alanına teşvik eden ve “Roza tam da moda için doğmuşsun,” diyen üniversitedeki hocalarıma ve aileme müteşekkirim.
-Uzun yıllardır sanatla uğraşıyorsun… Günümüz sanat ortamı hakkında neler söylemek istersin?
Günümüz sanat ortamı sıradanlıktan kabuğunu kırması şart, birbirini tekrarlayan taklitlerden sıyrılır ve özgün işler üretilirse daha iyi işler çıkacağına inanıyorum.
‘ÖĞRENCİLERİ EZBERLETİLMİŞ BİR SİSTEMDE BOĞMAYALIM’
-Atama bekleyen bir eğitimcisin… Umarım tez zamanda ataman olur… Öğrencilere dönük nasıl bir “sanat eğitimi” olmalı sence?
Teşekkür ediyorum. Umarım hayırlısı olur. Biz tasarımcıların atama durumu ne yazık ki çok dar bir kalıba sıkıştırılıp üstüne de beton dökülmüş durumda. Nefes alamıyor ve boğuluyoruz! Bu konuda en çok üzüldüğüm şeylerden biri de binlerce öğretmenin atanamamasıdır. Ücretli öğretmenlik yaptığım zamanlar oldu. Eğitimci olmayı ve eğitmeyi seviyorum. Bu coğrafyanın eşsiz yetenekli öğrencilerini kavlimce keşfediyorum. Her öğrencinin sanat eğitimi alması gerektiğini düşünüyorum. Okullarda sanat atölyeleri kurulmalı, öğrencinin kendini özgürce ifade edebileceği ortamlar hazırlanmalı… Görsel hafıza çoğu zaman öğrenciyi başarılı kılar. Bunu da en etkin bir şekilde sanat alanlarının genişletilmesi gerekir. Sanat; bir nefes alma biçimidir. Öğrencileri ezberletilmiş bir sistemde boğmayalım diyorum. Gençler asıl geleceğimizdir.
‘HAYALİM SANAT ATÖLYELERİ KURMAK’
-İleriye dönük planların nedir?
En çok hayalini kurduğum ve ileriye yönelik planlarım arasında yer alan Mardin’de sinema, moda, tasarım, resim, heykel, dokuma vb. sanat atölyelerini kurmak. Şu an için en büyük dileğim ve planım bu yönde.
KİRLETİLEN DÜNYAYA İNAT, “SANAT”
-Son olarak neler söylemek istersin? Teşekkürler RozaTulga.
Zorbalıkla düşüncelerimize (sanatımıza) hükmeden, cümle jakoben zihniyetlerin zırvalığından, karmaşa içindeki kavgalardan kirletilen dünyaya inat, “sanat” diye haykırıyorum. Sanatla kalın!