Özgür Ayaydın

Ressamların en kötü yanı ölümden sonra meşhur olmalarına tanıklık edemeyişleridir sanırım. Yerelde bir kaç kişinin resimlerine ilgi gösterdiği sanatçılar, yaşama veda edişlerinin ardından emanet olarak bıraktıkları eserlerinin hak ettikleri değerinin ortaya çıkmasıyla tanınıp uluslararası,  üne kavuşabiliyorlar. Böylece geride bıraktıkları eserleri, o ressamın bu dünyada olmasa da yaşamasını sağlıyor.

''Denizin ve geminin romantik yorumcusu'' olarak nitelendirilen Diyarbakırlı Tahsin'de bunlardan biridir. Denizi , gemiyi ve İstanbul'u en iyi resmeden, sanatçı kimliğinde “Diyarbakırlılığı” kullanıp, Türk ve dünya sanatına mal olmuş ressamdır Tahsin Siret…

63 yıllık yaşamında yüzlerce ünlü eserini sığdırmayı başaran nadir sanatçılar arasında yer alırken,  günümüzde eserleri her geçen gün dünya çapında daha çok tanınıp,  yüksek fiyatla el değişitiriyor. 

tahsin3

Diyarbakırlı Tahsin Bey’in eserlerinde de romantik resim sanatının pek çok temel unsurunu buluruz: dalgalı, fırtınalı ya da sakin bir deniz, gri, soluk bir ışık ya da kızıl bir günbatımı içinde izleyeni farklı ruh durumlarına sokmayı amaçlayan bir anlatımı ürünlerne yansıtmayı başarmıştır.

tahsin5Resimleri içinde “Cumhuriyet Vapuru” temalı betimlemeler de çok dikkat çekicidir. Bu gemi Osmanlı döneminden 1950’li yıllara kadar kullanılan bir uzunyol yolcu gemisidir. Büyük olasılıkla ilk yapıldığı dönemde ülkenin en büyük yolcu gemilerinden biriydi. Böylesi bir teknoloji harikası ulaşım aracının İstanbul gibi bir liman ve ticaret kentinde bulunması sanatçı için heyecan verici bir konu meydana getirmiştir. O nedenle bu vapurun limanda demirli ya da açık ve dalgalı denizde sefer halindeyken gösteren çeşitli betimlemelerini yaptığını biliyoruz.

Diyarbakırlı Tahsin Bey’in bu betimlemelerde de günün farklı saatlerindeki ışık dramatik bir şekilde ve yetkin bir fırça ile kullanılmıştır. Kimi resimlerde arka fonda tarihi yarımada silueti ön plandaki gemiye bir liman kenti atmosferi yaratarak konuyu bir deniz resmi olmanın ötesinde kent manzarası görünümüne taşıyan önemli bir unsur olarak karşımıza çıkar.

tahsin6

Yeni bir kuşağın yetişmesinde pay sahibi oldu

Diyarbakırlı Tahsin Siret Bey, Türk sanatçısının doğa ile olan ilişkisinde önemli köşe taşlarından biridir. Bu bakımdan Diyarbakırlı Tahsin Bey, Batı tarzı resmi model olarak kullandığı dış mekana uygulayan, rengi ön plana çıkararak duygusal etkilere önem veren ve Osmanlı döneminde başlayan Batı tarzı resim geleneğini Cumhuriyet dönemine taşıyarak yeni bir kuşağın yetişmesinde pay sahibi olan önemli bir sanatçıdır.

İstanbul'u resmetti

Diyarbakırlı Tahsin Bey’in ele aldığı konuların ikinci grubuna İstanbul manzaraları oluşturur. Bu manzaralardan kentin farklı bölgeleri günün farklı saatlerinde, farklı ışık altında gösterilmiştir. Sanatçının Ortaköy Camii’ni konu edindiği resimlerinde genellikle gün batımı manzarası ve cami teması ön plana çıkar. Batan güneşin yarattığı geniş gölgeli alanlarla ışığın aydınlattığı alanlar arasındaki keskin karşıtlık izleyiciye dingin bir görüntünün devinim içinde bir heyecan yansıması yaratabileceğini gösteren başarılı örneklerdir.

tahsin

- Tahsin Siret kimdir

Diyarbakırlı Tahsin adıyla bilinen ve Cumhuriyet döneminde Siret soyadını alan Tahsin Bey tekniği ve ele aldığı konularla özgün bir kişilik olarak karşımıza çıkıyor. Tahsin Bey 1874 yılında Diyarbakır’da dünyaya geldi. Kuleli Askeri Lisesi’nde eğitim gören Diyarbakırlı Tahsin Bey, resim konusundaki ilk bilgilerini burada hocası olan Osman Nuri Paşa’dan edindi.

Daha sonra aynı okulda Osman Nuri Paşa’nın yardımcılığı görevini sürdüren ressam Hoca Ali Rıza Bey, Diyarbakırlı Tahsin Bey’in resim alanında yararlandığı diğer önemli sanatçılardan biridir. Diyarbakırlı Tahsin Bey özellikle doğadan çalışma ve eskiz yapma alışkanlığını Hoca Ali Rıza Bey’den edindi. Öyle ki sanatçının deniz kıyısındaki çay bahçelerinde oturarak burada başta deniz olmak üzere doğadan eskizler yaptığı bilinmektedir. Diyarbakırlı Tahsin Bey Harbiye’den 1895 yılında “Mülazım-ı Sani” rütbesiyle mezun olarak çeşitli askeri kıtalarda görev yapmıştır. İstanbul Harita Dairesi’nde görev yapmaya başladığı dönemde, o sırada müdürlüğünü Osman Hamdi Bey’in yapmakta olduğu Sanayi-i Nefise Mektebi’ne dışarıdan devam ederek burada resim eğtimi görmüştür. Hatta sanatçının bu eğitimi sırasında Sanayi-i Nefise Mektebi’ndeki eğitim sistemine büyük bir tepki gösterdiği bazı kaynaklarda yer aldı.

Çanakkale’ye gönderildi

Diyarbakırlı Tahsin Bey 1906 yılında yüzbaşı, 1914’te binbaşı rütbesine yükselmiştir. Sanatçı 1914-18 yılları arasında Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Resimhanesi’nde resim hocalığı görevi yapmıştır. Bu görevi sırasında patlak veren Çanakkale Savaşı dolayısı ile savaş görüntüleri resmetmek üzere harbin cereyan ettiği Çanakkale’ye gönderilmiştir. Bu resimlerin yapılması emri Osmanlı sarayı tarafından verilmiştir. 9 Kasım 1915 tarihli bir belge sanatçının bu etkinliğinden bizi haberdar ettiği gibi, 1966 yılına kadar İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi koleksiyonunda bulunan ve bu tarihte İstanbul Deniz Müzesi koleksiyonuna taşınan “Çanakkale Deniz Savaşı”, “Majestic Zırhlısının Batışı”, “Bouvet’nin Çanakkale’de Batışı” adlı tablolar da Diyarbakırlı Tahsin Bey’in Çanakkale Savaşı’nın görgü tanıklarından biri olduğunu göstermektedir.

- Hastalanınca Macaristan'a tedaviye gitti

Diyarbakırlı Tahsin Bey 1. Dünya Savaşı yıllarında büyük olasılıkla da Çanakkale Savaşı sonrasıda hastalandı. Tedavi amacıyla o zamanlar Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na bağlı olan Budapeşte’ye gönderildi. Burada kaldığı süre içinde Macar asıllı bir kadınla evlenip ve hastalığının tedavi edilmesinin ardından ülkesine döndü.

- Oradaki eserleri bulundu

Sanatçının Macaristan’da geçirdiği süre içinde yaptığı çalışmalardan bir kısmı birkaç yıl önce Macaristan’da bulundu. Osmanlı sanatçılarının eserlerini yurt dışına tanıtmak üzere 1918 yılında düzenlenen, sergi komiserliğini Celal Esad Bey’in (Arseven) ve yardımcılığını da Namık İsmail Bey’in yaptığı Viyana Sergisi’ne sanatçı yedi eserle katıldı.

- Musevi okulunda ders verdi

Diyarbakırlı Tahsin Bey, Erkan-ı Harbiye’deki görevinden 1919 yılında binbaşı rütbesindeyken emekli olarak ayrılmıştır. Sanatçı Beyoğlu’nda bulunan bir Musevi okulunda haftada bir gün resim dersleri vermiş, Seyr-ü Sefain İdaresi’nde bulunan resimhanede çalışmalarını 1937 yılındaki vefatına kadar sürdürdü.

Editör: Özgür Ayaydın