Diyarbakır'da öğretmenler günü nedeniyle düzenlenen geceye katılan Diyarbakır Valisi Murat Zorluoğlu, ilkokulda hayatına etki eden öğretmenini anlattı.

Babasının yurtdışında çalıştığını ve ilkokulu okurken, Norveç'e gitmek üzere yola çıktıklarını, İstanbul'da geçirdikleri bir kaza sonucu annesini kaybettiğini anlattı. Daha sonra ablaları ile birlikte yurtdışındaki babasının yanın gittiğini belirten Zorluoğlu, başından geçen dramatik olay hakkında şunları söyledi:

YOLCULUKTA ANNESİNİ KAYBETTİ

"1970’lerin ikinci yarısı... Anadoluda bir ilde bir ilçenin ücra bir köyü. Orada 7 çocuklu bir aile. Baba çalışmak için yurtdışına gitmiş, gurbetçi. Ailede hikayeninde kahramanı olan tek erkek çocuk ve 6 ‘da kız. Okul tabi birleştirilmiş sınıf. Üç sınıfı olan bir okul. Birinci sınıf, iki, üç, dört, beş şeklinde. Üç tane de öğretmen var. Hikayenin kahramanı çocuk üç senesini o okulda okur. Üçüncü senenin sonunda baba aileyi yanına almak ister. Hazırlıklar yapılır. Heyecan vardır. İşte ilk kez köyden çıkıp şehre gidilecek. Vizeydi, pasaporttu o dönemler için, çocuk için, çocuklar için çok heyecan verici şeyler. Hazırlıklar tamamlanır yaz aylarının sonularına doğru İstanbul’a, İstanbul’dan da babanın çalıştığı Norveç’e gidilecek. İstanbul’da maalesef elim bir kaza olur ve çocuğun annesi vefat eder. Tekrar memlekete geri dönülür, akabinde defin işlemleri yapılır, tekrar Norveç’e doğru yolculuk başlar. Ama amcası çocuğu bırakmaz,'ben yanıma alacağım' der. Samsun’da Nurettin amcadır o da. Çocuk, olayın kahramanı Samsun’da dördüncü sınıfa başlar. Ama iki üç ay sonra bunun böyle yürümeyeceği anlaşılır ve çocuk Samsun’dan Norveç’e gider. Kaçış yoktur. Ve orada okula başlar. Orada gayet iyi bir şekilde başlar, dili de öğrenir okula devam eder. Bir gün eve geldiğinde ablaları, babası bir mektup var ellerinde, mektubu, konuşuyorlar tartışıyorlar. Nedir ? Memleketten mektup gelmiş. Çocuğun öğretmeni Rasim öğretmen mektup göndermiş.  Mektupta işte ‘Yusuf abi başın tekrar sağolsun. Büyük bir hadise yaşadın ama çocuğu da yanında götürdün. Ben orda onun heder olacağından korkuyorum. Lütfen onu geri gönder, ben burada onu okutayım. Ortaokulu, liseyi de ben takip edeyim. Mutlaka bu çocuk Türkiye’ye gelip üniversiteye... Mutlaka mutlaka çok başarılı olur, önemli yerlere gelebileceğine inanıyorum.’ Yani öğretmen çocuğu ilkokulda bir yıl okutmuş. Tabi birinci mektup aile tarafından çokta dikkate alınmaz. Büyük bir hadise. Çünkü çocuğun tek başına geri dönmesi, bütün aile yurtdışındayken, onun Türkiye’de tek başına okuması zor gelir. Fakat aradan bir kaç ay geçtikten sonra benzer mahiyette bir mektup daha... Bir kaç ay geçtikten sonra bir tane daha. Ve 4-5 tane mektubu yaklaşık bir yıl içerisinde aile alır. O kadar etkili olmuştur ki, aile en sonunda kanaat getirir ki bu çocuğu Türkiye’ye göndermeleri gerekiyor. Ve yaklaşık iki yıl sonra çocuk yine bir mart günü İstanbul’a, İstanbul’dan memleketine, memleketinden köyüne babaannesinin yanına geri döner. Rasim öğretmen çocuğun ilkokul beş diplomasını verir. Bir kaç ay okula gittikten sonra mayıs ayı gibi diplomasını alır. Gerçekten söz verdiği gibi çocuğu ortaokula yazdırır. Ve lise boyunca da her zaman bir eli çocuğun üzerinde olmuştur. Çocuk gerçekten öğretmenin tahmin ettiği gibi, öngördüğü gibi çok başarılı bir eğitim hayatı geçirir, Türkiye’nin sayılı üniversitelerinden bir tanesinde mezun olur. Akabinde iş hayatına girer ve gerçekten de çok başarılı bir noktaya gelir. Tabi burada kahraman çocuk mu, yoksa öğretmen mi ? Bunu takdirlerinize arz ediyorum. Ben öğretmenin kahraman olduğuna inanıyorum. Şimdi çocuğu merak ettiniz tabi. Şu anda ne yapıyor, nerede ? İşte o çocuk şu anda valiniz olarak siz değerli öğretmenlerine hitap ediyor.”