Diyarbakır Salnamelerinde ve çeşitli kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Diyarbakır 400 yılı aşkın süre Osmanlı Devleti hakimiyetinde kaldı. Diyarbakır'da, çeşitli tarihlerde ayaklanma, eşkıyalık ve işgal gibi olaylar yaşandı.
Diyarbakır'da ayaklanmalara neden olan bir olay da Hamidiye Alaylarının vatandaşlara yönelik zülmü oldu.
AYAKLANMA VE İŞGALLER
Osmanlı döneminde 1900'lü yıllarda Hamidiye Alayları'nın yaptığı zulümlere daha fazla dayanamayan Diyarbakır halkı, ayaklandı. Bu ayaklanma Avrupa'yı da ayağa kaldırdı. İsyancılar, Padişaha şikayet telgrafları yollamak amacıyla o tarihlerde telgrafhaneyi çeşitli tarihlerde 3 kez bastı. O tarihlerde Avrupa'nın iletişiminde önemli bir yer tutan telgrafhanenin basılarak işlevsiz hale gelmesi krize yol açtı. Eylemler, Avrupa devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu arasında krize yol açtı.
DİYARBAKIR'DA YAŞANAN 3 İŞGALİN PERDE ARKASI
Birinci İşgal (1905): Milli Aşireti'nden İbrahim Paşa komutasındaki Hamidiye Alayları'nın baskın, soygun ve cinayetlerine isyan eden halk, Ziya Gökalp önderliğinde telgrafhaneyi bastı. 3 gün süren işgal, bölgeye gönderilen heyetin İbrahim Paşa'yı görevden almasıyla son buldu.
İkinci İşgal (1907): İbrahim Paşa'nın yerine atanan oğlu da zulme devam edince halk yine ayaklandı! 11 gün süren bu işgalde de Padişaha şikayet yağdı.
Üçüncü İşgal (1918): Mondros Ateşkes Anlaşması sonrası ''Vilayet-i Sitte''nin Ermenilere verileceği söylentileri üzerine halk, Süleyman Nazif önderliğinde telgrafhaneyi işgal etti. Padişahın bölgenin terk edilmeyeceğine dair taahhüdü üzerine işgal sonlandırıldı.
Peki, neden telgrafhane?
AVRUPA-ORTADOĞU-TELGRAFHANE
Diyarbakır Telgrafhanesi, özellikle İngiltere'nin Ortadoğu, Hindistan, Çin ve Avustralya ile iletişiminde stratejik bir öneme sahipti. Bu nedenle telgrafhanenin işgali, Batılı devletleri alarma geçirdi. Hatta o dönemde telgrafhanede çalışan memurların İngilizce ve Fransızca bildiği kaydediliyor.
Diyarbakır Telgrafhanesi'nin 3 kez işgali, halkın çaresizliğinin ve öfkesinin bir göstergesiydi.
Hamidiye Alayları'nın zulmü, tarihin tozlu sayfalarında kara bir leke olarak kaldı.