Diyarbakır, tarihi boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, zengin kültürel mirasıyla ünlü bir şehir. Ancak, surlarının altında gizlenen bir sır, şehrin tarihi kadar eski ve karmaşık: Yeraltı şehri.

KANALİZASYON EFSANESİ VE ÖTESİ

1936 yılında H. Basri Konyar'ın kaleme aldığı Diyarbakır Yıllığı'nda, şehrin her noktasına uzanan muntazam bir kanalizasyon sisteminden bahsediliyor. Bu bilgi, Diyarbakır'ın altında geniş bir yeraltı oluşumunun varlığına işaret ederken, bu oluşumun sadece bir kanalizasyon sistemi olduğu düşüncesi, zamanla ortaya çıkan yeni kanıtlarla birlikte sorgulanmaya başlandı.

GİZEMLİ TÜNELLER VE GEÇİTLER

Eski kaynaklara göre, bu yeraltı ağının Fis Kaya'ya kadar uzandığı belirtiliyor. Fiskaya-Çiftkapı-Urfa kapı, Melikahmet-Urfakapı ve Fiskaya-Mardinkapı güzergahlarının, bu ağın sadece birkaç örneği olduğu ifade edilirken, ''Hatta Mardinkapı'dan Dicle Nehri'ne inen bir yeraltı yolundan bile bahsedilmektedir. İçkale'nin altında da yaygın yeraltı geçitlerinin olduğu bilinir. Vakid'nin anlattığına göre, MS. 639'da Meryem Darakale fethedilince, servetiyle yeraltı geçidinden Seyrantepe'ye ulaşılmıştır. Bu oluşumlar, genellikle yol çalışmaları sırasında ortaya çıkmaktadır'' deniliyor.

TARİHİ KANITLAR VE RİVAYETLER

Eski SSK (şimdiki Çocuk Hastanesi) karşısındaki yolun altında, Dicle Nehri'ne kadar inen bir hapishane olduğu rivayet edilirken, bu yeraltı oluşumunun kapısının bir gecekondunun içinde olduğu ve depolama amacıyla kullanıldığı belirtiliyor.

TÜNELLERDE FAYTONLARLA YOLCULUK

İskenderoğulları'nın torunlarının ise, büyük nenelerinin İskenderpaşa Konağı'ndan yeraltı yoluyla faytonlarla Fiskayası'na pikniğe gittiğini aktardığı anlatılırken, bu bilgilerin yeraltı oluşumunun sadece bir kanalizasyon sistemi olmadığını, aynı zamanda farklı amaçlarla da kullanıldığını ortaya koyduğu kaydediliyor.

Fransız Mimar Albert Gabriel de, kentin ortasında, iyi korunmuş iki yeraltı stratejik yolun, iki ana kaynağa bağlandığını belirtir: Mardinkapı ve Dağkapısı. 

Yıkık bölümlerdeki geçitlerin duvar dolgusuyla kapatıldığı, Timur ordularıyla Amid'e giren Yazdi tarafından da ifade edildiği ifade edilerek, ''Yazdi'ye göre, bu geçit, kalenin diğer bölümleriyle bağlantılı bir dolaşım serbestliği sağlamaktaydı'' deniliyor.

KANALİZASYONUN ÖTESİNDE BİR KEŞİF

Dr. Edmund Naumann da seyahatnamesinde, kalenin yakınında eski saray, hükümet binası, jandarma merkezi ve su deposunun bulunduğu, yeni yapıların olduğu yerden kuzeye doğru duvar kalıntılarının olduğu kale tepesinde dehlizlerin olduğunu anlatıyor.

1949 yılında Diyarbakır'ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç ise, Diyarbakır Belediye Başkanı Abdülkadir Cizrelioğlu'ndan edindiği bilgilere göre, Diyarbakır'ın altının kaya olduğunu, ancak sert kayaların hendek hendek yarılıp kanalizasyon yapıldığını, kanalizasyonun uzunluğunun 30 kilometre olduğunu ve hiçbir arızası olmadığını ifade eder.

Sur Belediyesi'nde çalışan Kasım Şenol'un da, 1962'de Melikahmet Caddesi genişletilirken, caddenin altında kantırmalar, hanlar ve dükkanların olduğunu gözleriyle gördüğünü belirtiyor.

Vahap Akbaş ise, dedesinin 1966'da 96 yaşında vefat ettiğini, Ulu Cami ve Hasanpaşa Hanı'na 12 basamakla girildiğini ve şu an çarşının bulunduğu yerin altında çarşı olduğunu aktarır. 

Gazeteci Mehmet Mercan ise, AR Pasajı ve Sineması'nın bulunduğu Bozkurt Oteli'nin 1960 yılı başlarında yıkıldığını, temel hafriyatında zeminden üç metre kadar derinde Roma döneminden kalma geniş kemerli kanallar ve geniş sur temeli çıktığını ifade eder.

Gün yüzüne çıkarılmayı bekleyen ve turizme önemli bir katkı sağlayacağı belirtilen bu yeraltı şehrinin ne zaman inşa edildiği, kimler tarafından kullanıldığı ve hangi amaçlarla inşa edildiği gibi sorular, hala cevap bekliyor.

Diyarbakır'ın gizemli yeraltı şehri, arkeologlar ve tarihçiler için büyük bir araştırma konusu olmaya devam ediyor.

Editör: Ayşegül Yaşar