Diyarbakır'da geçmiş yıllarda yaz geldimi evlerde tatlı bir telaş başlardı. Özellikle binlerce yıllık tarihi olan Suriçi'nde bir çok evin damını adeta kırmızıya boyanmış tepsiler süslerdi.
Bugün günümüzde yapanların sayısı çok az olsa da hala bu geleneği yaşatanlar var. özellikle domates ve biber fiyatlarının el yakmadığı o yıllarda bir çok vatandaş ihtiyacı olan salçayı kendisi yapardı.
Son yıllarda bu gelenek eskisi kadar rağbet görmesede hala salçasını kendisi yapanların sayısı da az değil. Pazardan uygun fiyata alınan domates ve biberler, özenle temizlendikten sonra kıyma makinalarında çekilerek tepsilere serilir ve güneşte kurutulmaya bırakılırdı.Bol güneş altında bekleyen salça bir kaç gün içinde istenilen kıvamı alırdı. Tabi salçasını hazırlayanlar farklı yöntemler de kullanırdı. Örneğin salçanın üzerini tülbentle örtenler, her gün bir kaç defa tahta kaşıkla karıştıranlar vardı. Her geçen gün suyu çekilen saçla kısa sürede istenilen kıvamı alırdı.
Suriçi'nin dar ve mistik sokaklarındaki bu heyecanlı koşuşturma yıllarca devam etti. Salça dolusu tepsilerin tek veya iki katlı gecekonduların damlarına serilmesiyle sokaklarda mis gibi salça kokuları yayılırdı. Bir çok komşunun dayanışma ile hazırladığı organik salçalar, kış aylarında yapılan yöresel yemeklerin vazgeçilmezi olurdu.
Bu gelenek eskisi kadar yoğun olmasa da hala devam ediyor. Zaman zaman Suriçi'ni gezdiğinizde çevreye yayılmış taze salça kokusunu alırsınız. Ama eski tadı var mı orası meçhul.