Uzmanlar, eriyen kutup buzullarının Türkiye'yi çevreleyen denizlerin yılda 4 milimetre yükselmesine sebep olduğunu, bunun mevcut altyapılara zarar verme ihtimaline karşı yapıların gözden geçirilmesi gerektiğini belirtiyor.

Güneş ışınlarının yaklaşık yüzde 80'ini yansıtarak dünyanın aşırı ısınmasını engelleyen Kuzey Kutbu'ndaki buzul varlığı 1970'lerden bugüne neredeyse yarı yarıya azalmış durumda.

Günümüzde Kuzey Kutbu'nda deniz buzulları yıl boyunca varlığını koruyor. Her yaz bu buzullar azalırken, kışın yeniden artıyor ancak araştırmacılar, Kuzey Kutbunun, her 10 yılda, buzul varlığının yüzde 13'ünü kaybettiği ve Kuzey Buz Denizi'nde 2050'ye kadar yaz mevsiminde buzulların yok olabileceği uyarısında bulunuyor.

Benzer bir tablo Antarktika buzullarında da gözlemleniyor. Kıtadan, 1992'den günümüze kadar alınan uydu görüntüleri, dev buzulların yılda 7 metre yükseklik kaybına uğradığını ve okyanuslara her yıl 120 ila 140 milyar ton buzun karıştığını gösteriyor.

İklim değişikliğinin etkisiyle kutup buzullarındaki erime dünya denizlerini ve okyanusları etkilerken, deniz seviyelerinde yükselmenin yanı sıra aşırı hava olaylarına da neden oluyor.

Kutup buzullarındaki erimenin Türkiye'yi çevreleyen denizlere etkileri hakkında değerlendirmede bulunan  Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Deniz Bilimleri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şükrü Turan Beşiktepe, buzullardaki erimeyle birlikte okyanustaki su hacminin ve tüm denizlerdeki ısı miktarının arttığını söyledi.

Beşiktepe, şu bilgileri paylaştı:

"Yapılan ölçümlerde bizim denizlerimizde yılda 4 milimetre deniz seviyesinin yükseldiğini görüyoruz. Bu çok küçük bir yükselme olarak gözükebilir ama on yılda 4 santimetreye, yüz yılda da 40 santimetreye karşılık gelir. Denizlerde bir ısınma var, ısınan su genişler ve su seviyesi yükseliyor, bunun toplamı yıldaki 4 milimetre artışın üstüne binmeye başlayacak ve deniz seviyesindeki bu yükselme daha da fazlalaşacak. Bizim kıyı bölgelerimizdeki deniz seviyelerinde artışı net olarak gözleyeceğiz, önümüzdeki 20 yıl içerisinde bunun sıkıntılarını yaşamaya başlayacağız."

- "Marmara'ya etkisi daha fazla olacak"

Karadeniz'deki sıcaklık değişimiyle birlikte üstteki 100 metrelik tabakada ciddi değişimler gözlemlemeye başladıklarını, daha önce oluşan soğuk suların artık oluşmadığını vurgulayan Beşiktepe, bu durumun üstteki deniz yaşamını daha fazla etkileyeceğini kaydetti.

Akdeniz ve Ege'de ise aşağıya çöken suların ısınma nedeniyle artık çökemeyeceğini ve bunun, akıntı yapısında ciddi değişiklikler getireceğini anlatan Beşiktepe, "Derin suların oluşmaması, kıyılardaki suların sık yenilenmemesine ve kirliliğin artmasına neden olabilir." dedi.

Beşiktepe, Marmara Denizi için de şu değerlendirmelerde bulundu:

"Marmara daha kapalı bir havza olduğu için Karadeniz'den 0,1 ila 0,5 derece daha fazla ısınıyor. Akdeniz'den gelen Marmara'nın alt suları kış aylarında 10-12 dereceye kadar düşüyor ancak gelen su ısındıkça derinliklere çökememeye başladı, dip suları yenilenemiyor ve ciddi bir oksijen sıkıntısı oluşuyor. İklim değişikliğinin Marmara'ya etkisi diğer denizlere göre daha fazla olacak."

Kıyı kentlerindeki altyapıların, kanalizasyon sistemlerinin, sanayi tesislerinin soğutma suyu sistemlerinin ve deniz taşımacılığının, deniz seviyesindeki artış göz önünde bulundurulmadan yapıldığına dikkati çeken Beşiktepe, 30-35 santimetrelik bir su yükselmesinin altyapının tıkanmasına neden olabileceğini, 50 yıl sonra kıyıdaki altyapıların büyük ölçüde deniz suyuyla dolacağını ifade etti.

- "Altyapı tesislerinin irdelenmesi gerekiyor"

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İnşaat Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güçlü İnsel, şehirlerin altyapılarının 50-100 yılda bir olan büyük sellerin akışlarına göre tasarlandığını ancak günümüzde bu sürelerin çok daha kısaldığını belirterek "(Büyük seller) 10-20 yılda bir olmaya başladı, tasarım gitmiyor artık. İklim değişikliği, su yükselmesinden daha çok anlık su felaketleri yaşatmasından dolayı kapasitelerin çok kısa sürede dolmasına neden oluyor." dedi.

Arıtma tesisleri ve kanalizasyon altyapılarının daha dayanıklı yapılması gerektiğini belirten İnsel, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Altyapılar, denize deşarj sistemleri, atık su toplama sistemleri su seviyesine göre tasarlanır. Bu kanalizasyon sistemlerinin suyla etkileşimi olacak. Deniz ya da yeraltı suyunun yükselmesiyle bu sistemlere giriş olacağı için kapasitenin yetmemesi durumu söz konusu olur. Bu durum su seviyesine bağlı olarak bölgesel olarak değişiklik gösterebilir. Su kaynakları anlamında nasıl olacak? Atık suların uzaklaştırılması, arıtılması ve deşarj edilmesi anlamında nasıl olacak? Bu anlamda mevcut duruma göre altyapı tesislerinin irdelenmesi gerekiyor."

- Erimedeki bir diğer etken, alg patlamaları

Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Kimya-Metalurji Fakültesi Biyomühendislik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Didem Balkanlı Özçimen, küresel ısınmanın hem atmosferin hem de okyanus sularının sıcaklıklarının artmasını tetikleyerek buzulların her zamankinden daha hızlı erimesine neden olduğunu bildirdi.

Buzulların koruyucu bir örtü görevi gördüğünü ve aşırı ısıyı atmosfere yansıttığını hatırlatan Özçimen, "Kutuplardaki buzullar dünya iklim sisteminin, deniz seviyesi ve sıcaklığının, okyanus akıntılarının, tatlı su kaynaklarının, tüm yaşam alanlarının korunmasında, dengelenmesinde önemli rol oynuyor. Buzullar eridikçe ve okyanuslar ısındıkça, okyanus akıntıları dünya çapında hava modellerini bozuyor." diye konuştu.

Antarktika Yarımadası’ndaki dikkat çekici ısınma eğiliminin, ekosistem ve kriyosfer süreçlerinde birtakım değişikliklere neden olduğuna ve son yıllarda büyük buz kütle kayıpları meydana geldiğine değinen Özçimen, gözlemlenen bir diğer etkinin ise kar örtüsü yüzeylerinde meydana gelen alg patlamaları olduğunu, hem küresel ısınmanın hem de alg patlamalarının buzulların erime sürecini hızlandırdığını aktardı.

(AA)

Kaynak: aa