Sağlık, insan hayatının en temel ve en hassas alanı. Ancak ne yazık ki, bu alanda yaşanan ihmaller ve skandallar gün geçtikçe artıyor.
Son olarak Diyarbakır'daki Dicle Üniversitesi Hastanesi'nde yaşanan bir olay, bu acı tabloyu bir kez daha gözler önüne serdi.
B.Ö'nün yaşadıkları, sadece bireysel bir mağduriyetin değil, sağlık sistemimizdeki derin yapısal sorunların da bir göstergesi. Aşırı kilo kaybı sonrası oluşan sarkmaları gidermek için başvurduğu Dicle Üniversitesi Hastanesi'nde profesör olan genel cerrah tarafından ameliyata alınan Ö., ameliyat sonrası çok daha ciddi sağlık problemleriyle karşı karşıya kaldığını söylüyor.
Silikonların yanlış yerleştirildiğini, operasyonun başarısız olduğunu ve doktorun kendisiyle ilgilenmediğini iddia eden Ö'nün hikayesi, sağlık sisteminde denetim ve şeffaflık eksikliğinin ne kadar tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini gösteriyor.
B.Ö'nün iddiaları bununla da sınırlı değil. Ö. operasyon öncesi kendisinden 90 bin TL istendiğini, bu parayı bir kuyumcu hesabına "altın alımı" açıklamasıyla göndermek zorunda kaldığını öne sürüyor. Bir devlet hastanesinde, resmi vezne dışında ve adeta gizli kapaklı yapılan bu tür para alışverişleri, sağlık sistemimize olan güveni ciddi şekilde sarsıyor.
İddialara göre, doktor ve medikal ürün sağlayıcı bir kişi bu sürecin içinde aktif rol oynadı. Ameliyathane gibi steril ve güvenli olması gereken bir ortamda, hastanın yakınlarına operasyonun başarısız olduğuna dair mesajlar gönderilmesi, işin ciddiyetini ve vahametini bir kat daha artırıyor.
Dicle Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mehmet Ata Akıl'ın ''idari soruşturma başlatıldı'' açıklaması elbette önemli. Ancak bu tür olayların sadece soruşturma ile geçiştirilmeyip, kamuoyuna açık, şeffaf ve hızlı sonuçlanan süreçlerle ele alınması gerekiyor. Aksi halde bu skandalların önü alınamayacak.
Son dönemlerde Diyarbakır başta olmak üzere pek çok şehirde sağlık kurumlarında yaşanan benzeri olaylar, sistemde ciddi bir denetim eksikliği olduğunu gözler önüne seriyor. Sağlık çalışanları arasında çok büyük bir çoğunluk etik ve profesyonel kurallara bağlı kalsa da, birkaç kötü örnek tüm sistemi lekeliyor.
Bu olaylar, sadece bireysel doktor hatası ya da sorumsuzluk olarak değerlendirilemez. Asıl mesele, hastanelerdeki iç denetim mekanizmalarının zayıflığı, şikayetlerin zamanında ve etkili şekilde değerlendirilmemesi ve hastaların haklarının yeterince korunmamasıdır.
B.Ö'nün yaşadığı gibi mağduriyetler toplumun her kesiminden tepki görmeli. Hasta haklarını korumak sadece bir görev değil, bir insanlık sorumluluğudur. Sağlık kurumları, şeffaf ve denetlenebilir yapılar oluşturmalı, hastalar korkmadan şikayetlerini dile getirebilmeli ve mağduriyetler anında giderilmelidir.
Diyarbakır’da yaşanan bu son olay bize tekrar hatırlatıyor: Sağlıkta hata, ihmal ya da suiistimal affedilemez sonuçlar doğurur. Hayat, ikinci bir şansı kaldırmaz.
Bu yüzden yetkililere bir kez daha sesleniyoruz: Sadece soruşturma başlatmak yetmez. Sonuç almak, adaleti sağlamak ve bir daha böyle vakaların yaşanmaması için kalıcı önlemler alınmalıdır.