Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır-Şanlıurfa karayolunda yaşanan bir trafik kazası, sadece bir can kaybıyla değil, toplumun derin bir vicdani kriz içinde olduğunu gösteren görüntülerle de hafızalara kazındı.
Kaza sonucunda hayatını kaybeden bir TIR şoförünün ardından, yola saçılan meyveleri hiçbir tereddüt göstermeden toplayan insanlar, bizlere önemli bir soruyu tekrar sordurdu: Biz ne zaman bu kadar vicdansız olduk?
Ölümün hemen yanı başında, bir insan hayatını kaybetmişken, yaşananlara kayıtsız kalmak ve yere dökülen malları kendi malıymışçasına sahiplenmek, sadece bireysel bir ayıp değil, toplumsal bir çöküşün de habercisi.
Üstelik bunu yaparken kimse kimseden izin almadı, kimse dönüp "Burada bir insan öldü" diye düşünmedi. Oysa hayatın kutsallığını kaybettiğimiz noktada, insanlığımızı da kaybetmeye başlıyoruz.
VİCDANIN KAYBI TOPLUMU NASIL ETKİLER?
Vicdan, insanı insan yapan en temel değerlerden biridir. Bir toplumda vicdan zayıfladığında, merhamet, adalet, yardımlaşma gibi kavramlar da hızla erir. İnsanlar birbirine güvenmez, acılar umursanmaz, haksızlıklar normalleşir. Diyarbakır’daki bu görüntüler, sadece o an orada bulunan insanların değil, hepimizin aynasıdır. Toplum olarak bir arada yaşayabilmemiz için, bireysel çıkarlarımızı değil, ortak insani değerlerimizi önceliklendirmemiz gerekiyor.
Vicdanı körelmiş bir toplumda en küçük bir yardım beklentisi bile karşılıksız kalır. Komşuluk, dostluk, dayanışma gibi kavramlar anlamını yitirir. Haksızlık karşısında sessizlik hâkim olur, kötülük normalleşir. İşte tam da bu yüzden, Diyarbakır’da yaşanan bu olay, bir anlık bir utançtan ibaret değildir; derinleşen bir toplumsal yarayı gözler önüne sermektedir.
Toplumların vicdanını canlı tutabilmesi için, bireysel olarak her birimizin sorumluluk alması gerekiyor. Küçük yaşlardan itibaren empati, adalet ve merhamet duygularının güçlendirilmesi şart. Eğitim sistemimizden, medyada yer alan içeriklere kadar her alanda vicdani değerlerin öneminin altı çizilmeli.
Özellikle kriz anlarında sergilenen davranışlar, toplumların gerçek yüzünü ortaya koyar. Küçük ya da büyük herhangi bir olayda, bireylerin davranış biçimleri, tercihleri toplumsal bir karakter testidir.
Durup biraz düşünelim. Diyarbakır’da yaşananlar, sadece birkaç kişinin ayıbı değil; hepimizin üzerine düşünmesi gereken bir uyarı niteliğindedir. İnsan hayatının değersizleştiği, vicdanın köreldiği bir toplumda hiçbirimiz güvende değiliz. Çünkü bugün başkasına yapılan haksızlık, yarın bize yapılabilir.
İnsanlık yol ayrımında. Ya vicdanımızı kaybedip karanlığa gömüleceğiz ya da özümüze dönüp insanca yaşamayı yeniden öğreneceğiz. Seçim bizim.