Güneydoğu'nun kadim kenti Diyarbakır, bir kez daha hukukun üstünlüğüyle "ben yaptım oldu" zihniyetinin çarpışmasına sahne oldu.


Eski Bağlar Belediye Başkanı Hüseyin Beyoğlu tarafından yapılan 25 yıllık arsa tahsisi, hukuka aykırılık gerekçesiyle iptal edildi. Ancak yaşananlar, sadece bir tahsis iptalinden ibaret değil. Asıl mesele, kamu yönetiminde hukukun nasıl hiçe sayıldığının çarpıcı bir örneği olması.

2021 yılında alınan belediye meclisi kararıyla, Kayapınar mevkiindeki iki arsa İl Milli Eğitim Müdürlüğüne bedelsiz olarak devredildi. Bu arsaların birine Yatılı Hafız İmam Hatip Ortaokulu, diğerine ise bir ilkokul yapılması planlandı. Ancak bu süreçte inşaatlardan biri yarım kalırken, diğerinde eğitim faaliyetleri başladı. Oysa ki yapılan tahsis, hukuki normları karşılamıyordu. Bu eksikliği fark eden yeni yönetim, yasal dayanaktan yoksun tahsisi iptal ederek hukuku yeniden tesis etmeye çalıştı.

Bağlar Belediyesi’nin yeni yönetimi, tahsis kararının "Kamu İdarelerine Ait Taşınmazların Tahsis ve Devri Hakkında Yönetmelik"e aykırı olduğunu, imar planına uymayan projeler yapıldığını ve ruhsat alınmadan inşaatlara başlandığını tespit etti. Ne yazık ki, hukuki prosedürler göz ardı edilerek atılan bu adımlar, hem kamu kaynaklarının verimli kullanımını engelledi hem de eğitim gibi kutsal bir alanda ciddi bir belirsizlik yarattı.

İdare Mahkemesi ise, açılan davanın süre aşımına uğradığına hükmederek esasa girmeden davayı reddetti. Böylece, hukukun zamanında işletilmemesinin bedelini yine kamu ödeyecek. 

Mahkeme kararından sonra, Belediye Milli Eğitim Müdürlüğü'ne yazı göndererek binanın tahliye edilmesini istedi ve eğitimin aksamaması için 30 Haziran’a kadar süre tanıdı. Ancak bu süreç, yüzlerce öğrencinin ve velinin hayatında yeni bir belirsizlik yarattı.

Hukukun üstünlüğü ilkesini yok saymak, yönetimde keyfiliğe davetiye çıkarır. Oysa kamu yönetiminde her adım, hukuk kuralları çerçevesinde atılmalıdır. 

Süreç gösterdi ki, hukukun gereği zamanında yapılmadığında, ortaya çıkan tahribatın telafisi zorlaşıyor. Eğitim gibi toplumun en kırılgan alanlarından birinde dahi plansızlık ve hukuk ihlali söz konusu olduğunda, bedelini yine halk ödüyor.

Oysa yönetim anlayışının, "hukukun üstünde bir irade" gibi davranmak yerine, hukuk devleti ilkesini içselleştirmesi gerekiyor.

Belediye meclisleri, kamu yararı bahanesiyle değil, gerçekten hukuka uygun şekilde adım atmak zorunda. Aksi takdirde, "ben yaptım oldu" anlayışı bir kez daha adaletin, eşitliğin ve toplum vicdanının ağır bir yara almasına sebep olur.

Şimdi soruyoruz: Birkaç imzayla yapılan bu hukuk ihlallerinin bedelini neden vatandaş ödüyor?