Peru And Dağları'ndaki La Rinconada dünya üzerinde insanların yaşadığı en yüksek yer olarak kayıtlara geçti.

La Rinconada ''Şeytanın Cenneti'' olarak da adlandırılıyor. Kasaba, deniz seviyesinden 5.000 ila 5.300 metre arasında bir yükseklikte yer alıyor ve yaklaşık 50.000 kişilik bir nüfusa ev sahipliği yapıyor. Bu özelliği ile La Rinconada, dünya üzerindeki en yüksek kalıcı yerleşim yeri olarak biliniyor.

SU VE KANALİZASYON SİSTEMİ YOK

Yüksenkşık

La Rinconada'da yaşam koşulları son derece zor. Kasabada ne akan su, ne kanalizasyon sistemi, ne de çöp imhası bulunuyor.

Yiyecekler, daha alçak rakımlı bölgelerden ithal ediliyor ve kasabaya elektrik ancak 2000'li yıllarda getirildi. 

İNSANLAR ALTIN NEDENİYLE YERLEŞTİ

Kasabanın ekonomisi büyük ölçüde altın madenciliğine dayanıyor; bu da geçici bir maden yerleşimi olarak başlayan La Rinconada'nın zamanla kalıcı bir yerleşim yerine dönüşmesine sebep oldu. 

Ancak, altının yüksek fiyatı, bölge sakinlerinin deniz seviyesindeki oksijen basıncının yarısına kadar düşen ekstrem koşullarda yaşamak zorunda kalması anlamına geliyor.

YÜKSEK İRTİFA SAĞLIK SORUNU YARATIYOR

Yüksek irtifada yaşam, insanların bedenlerinde ciddi değişikliklere yol açabiliyor. 

Ohio'daki Case Western Reserve Üniversitesi'nden emekli antropoloji profesörü Cynthia Beall'e göre, yaklaşık 4.500 metre yükseklikte, deniz seviyesinde alınan nefeste bulunan oksijen moleküllerinin sadece yüzde 60'ı bulunur. 

Bu durum, bedenin dokuları beslemek için daha fazla çalışmasını gerektirir. İlk etapta kandaki kırmızı kan hücrelerinin içindeki oksijen taşıyan hemoglobin yüzdesi düşer ve rakım arttıkça bu tepkiler daha da güçlü hale gelir.

Bazı insanlar, vücutları düşük oksijen seviyelerine uyum sağlamaya çalışırken akut dağ hastalığı (AMS) geliştirebilir. 

Bu durum baş ağrısı, yorgunluk, mide bulantısı ve iştah kaybı gibi semptomlara neden olur. 

Beall, yüksek irtifada birkaç hafta geçirdikten sonra vücudun daha fazla kırmızı kan hücresi ve hemoglobin üreterek bu duruma uyum sağlamaya başladığını belirtiyor.

KRONİK DAĞ HASTALIĞI

La Rinconada gibi yüksek irtifalı yerlerde yaşayanlar, düşük oksijenli ortamlara uyum sağlamak için çeşitli fizyolojik değişiklikler geçirirler.

And Dağlarında yaşayanların kanlarında genellikle yüksek konsantrasyonda hemoglobin bulunur ve bu durum kanlarını kalınlaştırır. Bu, daha fazla oksijen taşımalarına olanak tanır ancak aynı zamanda kronik dağ hastalığı (CMS) riskini artırır. 

CMS, vücut aşırı miktarda kırmızı kan hücresi ürettiğinde ortaya çıkar ve yorgunluk, nefes darlığı ve ağrı gibi semptomlara neden olur.

La Rinconada'da yaklaşık dört kişiden biri CMS hastasıdır.

San Diego'daki Kaliforniya Üniversitesi'nde tıp profesörü olan Tatum Simonson'a göre, CMS'nin en iyi tedavisi daha düşük bir rakıma gitmektir. Ancak, geçimini yüksek irtifalı bölgelerde sağlayan kişiler için bu her zaman mümkün olmayabilir. Düzenli kan alma ve asetazolamid gibi ilaçlar, CMS hastalarına bir miktar rahatlama sağlayabilir, ancak bu tedavilerin uzun vadeli güvenliği ve etkinliği henüz tam olarak bilinmemektedir.

TİBETLİLER UYUMLU

Tibet dağlarında yaşayanlar ise yüksek hemoglobin konsantrasyonlarına sahip değiller ve bu nedenle CMS geliştirme riskleri düşük. Vücutlarında daha yüksek kan akışı sağlayarak düşük oksijenli ortamlara uyum sağlarlar. 

Tibetliler, EPAS1 adı verilen ve kandaki hemoglobin miktarını azaltan bir gende mutasyon taşıyorlar. 

Bu mutasyonun, soyu tükenmiş insan kuzenlerimiz Denisovalılardan miras kaldığına inanılıyor. 

EPAS1'deki mutasyonlar yakın zamanda And Dağları'nda yaşayan bazı insan gruplarında da bulundu ve bilim insanları bu konuyu daha fazla araştırmaya devam ediyorlar.

Live Sience