Aziz Fidanci/Özel Haberi
Kendisine özellikle “Çamur Adam” denmesini isteyen Mehmet Usta, “topraktan gelip toprağa gideceğiz, yaşarken de ölüyken de toprakla anılmak istiyorum” diyor.
Mehmet Gürbüz, çömlek sanatına olan tutkusunu 1997 yılında TRT GAP'ın "Gezelim Görelim" programında keşfetti. Çocuk yaşta bu sanata duyduğu ilgi, 12 yaşında başlamıştı. Şu an 40 yaşında olan Çamur
Adam 2005 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi Sanat ve Tasarım Bölümü'ne kabul edildi ve 2009 yılında bu bölümü başarıyla tamamladı. Fırat ve Dicle Nehirleri'ni kesiştiği Mezopotamya'nın kalbinde yer alan Diyarbakır, âşıkların destanlar yazdığı, sevda hikâyelerinin anlatıldığı, tarihi surların, hamamların, hanların, camilerin ve kiliselerin bulunduğu bir yerdir. Mehmet Usta yaptığı eserlerde duygularını, sevgisini, hasretini, kültürünü ve acılarını yansıtıyor. Yaklaşık 10 bin yıllık bir geçmişe sahip olan çömlekçilik, teknolojinin hayatımıza iyice girmesiyle birlikte el emeğiyle oluşturulan diğer zanaatlar gibi yok olmaya yüz tuttu.
Öyle ki bu zanaatın temsilcileri bir elin parmak sayısını geçmeyecek kadar azaldı. Mehmet Usta da 12 bin yıllık geçmişe sahip Diyarbakır'da bu sanatı yaşatmak için büyük bir özveriyle çalışmaya devam ediyor. Milattan önce 3000 yılına kadar uzanan tarihî motiflerve Mezopotamya'nın zengin kültürel mirasını yaptığı testilere işleyen Mehmet Usta, amacının Diyarbakır’ın tarihi mekânlarını testilerle tüm dünyaya tanıtmak olduğunu belirtiyor. Mezopotamya’da yüzyıllardır çoğunlukla erkekler tarafından yapılan çömlekçilik sanatı, Mehmet Usta sayesinde artık kadınlar tarafından da icra ediliyor. 20 yıllık süreçte ev kadınlarına ve çocuklara ustalık yapan Mehmet Gürbüz, hayatın ve gündelik yaşamın getirdiği zorluklardan bunalan kadınların, bu sanatı icra ederken huzur bulup stresten uzaklaştıklarını söylüyor. Çömlek ustalığının yanında hobi olarak kaval çalan Mehmet Usta, hemen her gün öğrencileriyle birlikte çömlek yaparken kaval dinletisi de sunuyor. Kavala olan ilgisi, çocukluk yıllarında, büyüklerin dengbejlik yaparken çaldığı kaval seslerine dayanıyor. “Çocukluk yıllarımda, ben de babam gibi kaval çalmayı öğrenmek istedim. Ancak elimde kaval yoktu, bu yüzden kurumuş nar kabuklarından kendi düdüklerimi yapar, onlarla babamın ezgilerini taklit etmeye çalışırdım” diyen Mehmet Usta, kendisine miras kalan bu kavalın, artık sadece bir müzikaleti değil; aynı zamanda babasından kendisine kalan en değerli hatıralardan biri olduğunu söylüyor. Bugün hâlâ elindeki kavalın o günden kaldığını belirtenGürbüz, “Babamın üflediği ezgileri tekrarlamak, bazen beni onun gençliğine götürür. Kaval çalmak, babamla aramda bir bağ kurmanın yanı sıra, beni insan olarak geliştiren bir sanat formu. Bu yüzden elimden geldiğince çömlek yapmaya ve de kaval çalmaya devam edeceğim ve babamın mirasını yaşatacağım” diyor. Çömleklere işlenen motifler, Diyarbakır'ın tarihi figürlerini yansıtmaktadır. Çömlek yapımı için özellikle Dicle Nehri'nin kenarındaki toprak kullanılır. Toprak önce elekten geçirilip, ince kum haline getirilir.
Ardından su ekleyip hamur kıvamına getirip yoğurulur ve testi haline getirilir. Testiler gölgede kurutulur ve fırınlamaya hazır hale gelir. 750-900 derecelik fırınlama işlemi 4 ila 8 saat arasında sürer. Eserler, isteğe bağlı olarak sırlı veya sade olarak hazırlanabilir.
Mezopotamya'da 40’lık çömleği denilen ve sadece bu topraklara özel bir gelenek de önemli bir rol oynar. Mezopotamya inancına göre, ölen çocuğun ilk bayramında bir mezar testisi alınır, su ile doldurulur ve ağız kısmına bir elma yerleştirilir. Bayram sabahında sokağa çıkan ilk çocuğa bu testi hediye edilir. İnanışa göre, mahşer gününde bu su dolu testi, ölen çocuğun anne ve babasını karşılaması anlamına gelir. Bu gelenekte, ölen kişinin adına 40 gün boyunca her gün farklı bir kişiye yemek verilir ve bu gelenek 40’lık çömleği adını alır. Ne yazık ki, bu gelenek de testi ustaları gibi zamanla yok olmuştur...