Gıdaları temiz ve kötü şeklinde sınıflandıran, ince bedenleri daha sağlıklı ve iyi olarak tanımlayan, vücut şekli ve beden ağırlığına sağlıklı olmayan bir önem atfeden diyet kültürünün, bize sattığı yalan da tam olarak budur.
Hergün yüzlerce fotoğrafı sosyal medya zihinlerimize yüklüyor. Keşfet akışına göz attığımızda, idealize edilmiş bedenlerin sonsuz görüntüleri arasında yüzüyoruz. Her gün, her saat, o aplikasyonlara parmağımızı uzatıp dokunduğumuz her an…
Gördüğümüz bu fotoğraflarda biraz daha derine inersek, bizi bekleyen alt metin ise şöyle: “Güzel olan budur. Değerli, mutlu, başarılı ve bir şeylere layık olmak için böyle görünmeniz gerekir.”
Gıdaları temiz ve kötü şeklinde sınıflandıran, ince bedenleri daha sağlıklı ve iyi olarak tanımlayan, vücut şekli ve beden ağırlığına sağlıklı olmayan bir önem atfeden diyet kültürünün, bize sattığı yalan da tam olarak budur. Yalnızca, böyle görünürseniz güzel olarak nitelenebilir, mutlu, sağlıklı, başarılı olabilirsiniz.
Bugün çoğumuz, sosyal olarak inşa edilmiş “tek güzellik” idealine yakınlaşma durumumuza göre kendimize değer biçmeye başladık. Kendimizi yalnızca fiziksel bedenler olarak görüp sıklıkla dış görünüşümüze göre değerlendiriyoruz.
Duygularımızı, düşüncelerimizi, sahip olduğumuz özveriyi, bugüne kadar üstünden atladığımız engebelerin bize kattığı gücü, zihnimizi ve bize ait daha nice şeyi bu değer hesabına katmayı ihmal ettik. Biz yalnızca bedenden ibaret değiliz, bize güzellik katan diğer yanlarımızı da eklemeli bu hesap işine.
Kendimizi yalnızca bir beden olarak algılamak, özümüzü, ruhumuzu, dünyayla bağlantı kuran harikulade pek çok yanımızı hiçe saymak ve başkalarına yansıttığımız görüntünün ideal olması adına vücudumuz için zorlayıcı, yıpratıcı egzersizlere girmek, yiyeceklerle ilişkimizi sabote etmek bir noktada kendimizi nesneleştirmek demek.
Kendimizi nesneleştirme sürecinin bizi gerçek benliğimizden, ihtiyaç duyduğumuz öz bakımdan, fiziksel ve zihinsel gereksinimlerimizden koparması kaçınılmaz. Aynı zamanda, beden memnuniyetsizliği, depresyon, anksiyete, yeme bozuklukları, kendine zarar veremeye de kapı aralıyor.
Gelin bu hafta zihnimizdeki güzellik algısına bir bakalım. Onu iyice evirip çevirelim, dikkatimizi verelim, renklerini inceleyelim.
Bu renkleri biz mi seçtik? Güzel olan nedir bizim için? Aklımızda bir ideal var mı, varsa o sahiden de bize mi ait? Yoksa birileri biz farkına dahi varmaksızın, kendi ideallerini mi yerleştirdiler zihinlerimize?
Yazıyı sonlandırmadan önce bu yazının, kimseyi sahip olduğu beden ya da herhangi bir sebep üzerinden yargılama amacı taşımadığını, yalnızca bize norm olarak sunulan şeylere bakmak, onları sorgulamak adına biraz alan açmak, buraya bir kapı aralamak olduğunu belirtmek isterim.
Herkese sorgulayıcı ve keyif dolu bir hafta dilerim!