Son günlerde gazetelerde sıkça geçen haberlerden bazı kelimeleri Word sayfama yazdım. Son haftanın özetini birbirinden farklı kelimeleri yan yana getirdiğimde günden güne kötülüklerin bizi esir aldığı, Dünyanın artık yaşanmaz hale geldiğini yalnız ben değil herkes hissediyor.

Ukranya denince aklımıza 3 Dünya savaşı çıkar mı? Gülen bir bebek gördüğümüzde Para hırsı yüzünden kuvözde ölüme terk edilen bebekler geliyor. Emekli maaşımı zamlı alacağım Ocak 2025 tarihini düşündükçe Çoktandır almadığım Cevizli Diyarbakır kadayıfının yeni yılda da zamlı olma ihtimali geliyor.

İçimde birikmiş sansürsüz kelimeleri, Kimseye hakaret etmeden nasıl makale yazacağımı düşünürken Teyzeoglu Veysi aradı hatırımı sordu. Yakınlardan birisinin vefat haberini verdi. Sonra“Bremin ne yapisan” diye sordu. 1970 yıllarında Babamın terzi dükkânına iş gelmeyince sinirlenirdi. İki adım atar geri döner, 30 metrekarelik dükkânda çaresizce dolaşırdı. Karşı dükkândan Süryani Terzi Şükrü Arslanlar “Bremin ne yapisan” sorduğunda ki yanıtın aynısının Veysi’ye verdim. “Heç ding beygiri gibi dolanıyam” evet unutulan bir deyim bu. Diyarbekir insanının çaresiz olduğunda tek cümleyle yaşam özetidir.

Sahi şimdiki gençler Dink’ide bilmezler.üç metre çapında daire şeklinde taş zemin üzerinde bulgurluk buğdayın kabuğundan (kepeğinden) ayrılmasında kullanılan Traktör tekeri büyüklüğünde Kerejdag taşın merkezinde yaklaşık iki metre yükseklik kendi etrafında dönen sağlam meşe ağacından direk yükselir. Direğe dikey olarak bağlı yaklaşık bir metre kalınlığında tırtıklı silindir değirmen taşı monte edilir. Taşın bağlandığı zıt tarafına ding beygirinin koşulacağı tahtadan uzunca at arabası oku gibi kalın ağaç çubuk takılırdı. Bu ağaç boyunduruğa Ding beygiri koşulur. Beygir döndükçe silindir taş değirmeni de döner, bulguru ezer. Bulgurun elle dövüldüğü düzenekte aşure veya çorba yapımımda kullanılan, döğme (yarma, aşlık, aşurelikyapılacak buğday da çiğ olarak bu gereçlerde işlenerek, kabuğundan ayrılırdı.

1970 yıllarında Her mahallenin dinki vardı.Alipaşa mahallesi dinkini tarif edeyim.Diyarbakır'ın Sur ilçesindeasıl adı SurpSarkis Ermeni Ortodoks Kilisesi tarihî bir kilisedir.Cemaati yurtdışına gidince bir ara  Kilisepirinç ayıklanan çeltik fabrikası olmuştu. Biz çocuklar çeltikler arasında yuvarlanır oynardık. Oradaki amice de bizi kovalardı. Yeni aldığım bilgiye göre 1956-1980 yılları arasında çocukluğu Kore mehlesinde geçmiş Bedri Genç dedesi Cafer Beg işletirdi. Demek ki beni kovalayan Cafer amiceydiismimi yeni öğrendim. Goruna nur yağsın.İkinci baskıya hazırlanan Yazmış olduğum “Diyarbakır Kızı İrma”  Kitabımdan DİNK bölümünü paylaşayım. Seylan çayınızı demleyip okuyunuz. Günlük stresten, avellerdenkevaşelerden, tirreklerden (korkaklardan) uzak durmuş olursunuz.

DİNK

İrma jarse kumaştan yapılmış rengârenk çiçek desenlerinden oluşmuş beyaz dantelli perdeye baktı.  Kornişlerle henüz tanışılmadığından kınnapla gerili perdeleri bağlanmış çivilerden sökmeye çalışıyordu. Sarıpişo onların bakmadığı bir anı kollayıp, Üzerinde Tarkan ve kurt’unun plastik bir resmi olan tişörtü ve kısa pantolonunu kirlilerin içinden aldı. Etrafta çamaşır bulamadığından, çamaşır bile giymeden sıvışmak üzereyken, Küçe kapısında tam giyiniyordu. İrma çırılçıplak, cümrü meşhut bir halde bu yaratığı yakaladı. ‘’Ula simindirik. (elekte elenen bulgurun en ufağı) nere kaçisan. Ayipdegil ar heyaetmisen, utanmisan bele kaçısan, Bu halde çıkarsan kızlar seni parçalar, dur sahan temiz bir iç göyneği (gömlek) bulayım’’ İrma temiz bir çamaşır buldu çömeldi 'İrma’nın 3 kızı vardı, erkek çocuk istediği halde olmamıştı. Bu yüzden tüm sevgisini verdiği Sarıpişo’nun tişörtünün yırtılmış olduğunu görünce kızdı.’’ Yirtıhpırtıhgiyisen, ananda sahan heçbahmi. dedi!' Sarı pişo’yu giydirdikten ve hiç öpmeyen Annesine inat, kendine çekip erkek çocuk hasretini kollarının arasında burnunu gögsüne  bastırdı. Bir dakika kadar nefesi kalmayıncaya kadar çıkarttı. ‘’Uyyy kurban verene. Oğlumınburni da dolmiş, Kurban olayım ufahsanbilmisen ki hınêdesen. Hadêhın et rehetle.’’ Sarı pişo’nun saçını okşayıp yirmibeş kuruş verdi. ‘’Halka datli alırsan. Bi de çeltik Kilisesinin karşısındaki Dinkte Kasoya deki İrma Teyzenin dögmelerini yaptınsa gönder de bu karpuz kabuklarını fileye koydum. Kaso’ya ver atına yedirsin.’’Sarıpişo’nun eve akşama kadar dönmeye hiç niyeti yoktu, Nasılsa acıkınca bir kapıyı çalar mehledeki kadınlardan birisi salçalı ekmek alırdı.

Sarı Pişo koşarak Deli Çeto’nun, Mardinli Hacı Tevfik’in evini geçti.  Bir koşuda Çeltik kilisesi meydanındaydı. Eski adı SurpSagris kilisesinin güney tarafındaki yan duvarlarının karsısında mahallenin tek Dink’ine gitti.  Çelimsiz bir at gözü siyah leçekle bağlanmış, durmadan yuvarlak bir taşın etrafında dönüp duruyordu. Kerejdağ volkanından, yerkürenin derinliklerinden gün yüzüne püsküren lavlardan oluşan bazaltın gözeneksiz olan “erkek taş” çeltik kilisesine yontularak getirilmişti. Zavallı at traktör tekerliği büyüklüğündeki silindiri çekmekte güçlük çekiyordu. Sütçü beygirliğinden emekli olmuş, istihkakı (hakkı)  günde bir torba olan yulaf katılmış sarmaşığı yiyordu. Boynundaki şeker torbasından yapılmış bezden iştahla karnını doyuruyordu.  Zavallı atın kemikleri karnına yapışmış, Dünyasından vazgeçmişti. Ömrümün uzatma anlarını yaşayan çelimsiz atın çektiği çilesi yetmezmiş gibi yürümesi için sağrısına şaplaklar indiren Halo Kasoya seslendi. ‘’İrma Teyze deyiki bizim dögme olduysa getirsin’’ Halo Kaso kocaman taşın altından gittikçe şekli bozulup ufalan ezilen bir avuç buğdayı eline aldı. Henüz ezilmeyip dövme olmadığını görünce durmuş olan atın sağrısına bir şaplak daha vurdu.”Dehadekurmi”dedi. At gereken emri almış istemeyerek de olsa tam anlamıyla çileli hayatının kısır döngüsüne uydu. Boynuna bağlanmış boyunduruğun marifetiyle tekrar dönmeye başladı. Halo Kaso bir süre sonra cevap verdi. Oradaki küçük kızı gösterdi. Kaşmer hevalla, Kömürcü Şakirekeje’ gilin dövmesi daha bitmedi. Söle ahşama dogrigetiriyem. Sarıpişo ‘’amice bu kadar büyük taş nasıl döni’’ diye sorunca Halo Kaso ‘’Burası Un değirmeninden farklıdır,  Dink’de ise bir mazı ile tutturulan taş alttaki çarktan yukarıya uzanan bir mil etrafında araba lastiği gibi dönerek altına yazılan buğdayı döver. Sekiz şinik (yaklaşık 8 kilo alan bir ölçek) bir buğday bir saat kadar süre ile dövüyem. Buğdayın kabuğu kavlar ve ucu, rüşeymli kısmın beyazlığı iyice belli oluncaya kadar bu işlem devam eder. ve kepeği savrulur, yıkanır, kurutulur ve dövüldüğü için adına dövme denir. Piştiği zaman ortadan yarıldığı için de yarma adı da verilir.

At dinkin etrafında hep aynı istikamette dönerken bulgurun her iki taş arasında sıkışıyor ve kepek kısmı kenarda birikiyordu. Bu arada Halo Kaso da bulguru devamlı karıştırıyordu. Sarı PişoBedros’un içki içmesi, bazen havuşa tükürmesine kızıp,  bu huylarından ötürü İrmanın hep aynı şeyi yapan insanlara “Allahvekil dink beygirinden farkı yohtur” lafını niye ettiğini anlamıştı. Halo Kaso At pisliklerin olduğu yere aldırmadan, Sanki Gazi Köşkünün çimenliklerin de velime alemine (Diyarbekir sıra gecesi) gelmiş gibi yere oturdu. Tütün tabakasını açtı bitlis tütününe sarılmış bir pelicıgarayıağzına koydu. Eline kulağına attı. SarıPişo Yıllar geçsede kulağından silinmeyecek yanık sesiyle Ermeni GarapetêHaço’nunMetini’lerinogluanlamina gelen Lawike Metini türküsü söylemeye başladı. Sarı Pişo çömeldi.Daha önce Ayşe Şan’nın plağından dinlediği Kürtçe türküyü hayranlıkla dinlemeye başladı.

Lélédayikéheyrané de tu rabe

Bixwe ke bixwedé ke rojaşemiyé

Seré mi bişo û xemlaminliminké

Bisk û tembélikamin li ser e nîkaminçéke

Hey lélélé… delalé

Heval û hogiré me çûnemixrîbîşéxa

 Anlamı:

*Hey hey anne hey hayran olduğum, yalvarırım kalk da

Rızanla, allah’ın rızasıyla

Bu cumartesi, yıka başımı ve giydir beni

Saçlarımı ve zülüflerimi alnımın üstüne ör benim

Hey hey ley güzel hey…

Bütün arkadaşlarım ve dostlarım gitmişler

Uzak ‘şeyhlerin mağribine’

Unutmadan işlerini gözü bağlı yapan dink beygirleri serbest kalınca düz gidemezler. Gözlerini kapatıp kısır bir döngüde kapılıp dairesel bir alanda dönüp dururlar. Ama bizler insanız gözünüzü kapatıp aynı yerde dönmenizi isteyenlere inat gözünüzdeki bağı sıyırıp Ufuk’a doğru cesaretler yürüyün. Ufuk çizgisinde parıldayan bir güneş ve yeni umutları göreceksiniz.

Görsel Yusuf Mesut Kilici ve İlhan Metinoglu