Cemil Paşa konağı arkasında evimizin damında tatlı bir uykudayım. Artık rüyalarımda elma şekeri veya İki bisküvi arasına sıkıştırılmış Hacıbekir lokumu görmüyordum. Onlar 1970 yılların Alipaşa ilkokulu rüyalarımdı. Aliemiri ortaokuluna geçince rüyalarımın fragmanı iyice değişmişti. Bazen haftalık Pazar, Sarmaşık dergisinde gördüğüm çamaşır giymeyi unutmuş ablalar önümden salınarak geçiyorlardı. Ya da ortaokul aşkım Gülay ile Yıldız yazlık sinemasına gidiyor, onun elini tutarak Türkan Şoray’ın İzzet Günay’a ''Vesikalı Yarim'' filminde canlandırdıkları ölümsüz aşkı izliyordum. İtiraf edeyim gerçek hayatta birçok yaşıtım kızı davet ettiğim Yıldız, Yenişehir ve Nilgün sinemalarının yazlık kısımlarında elimi uzatsam da hiçbirisinin elini tutamadım. Bu içimde ukde olarak kaldı. Kimisi sert bakarak“Ya bir gören olursa” dedi, kimisi kanuni zorunluluğu hatırlattı. “evlenmeden olmaz!” dedi. Ankara’ya okumaya gittiğimde henüz evlenmemiş kızların delikanlılarla Kuğulu parka el ele yürüyüp bu da yetmezmiş gibi aynı bankta birbirinin omuzlarına elini atmalarını çok yadırgamış. Annemin Diyarbekir şivesindeki vecizesini tekrarlamıştım. “Yav burada aileler var, bunlar ne yapi, namus bagdenus kadar ucuzlamış!.” Günümüzde iki tık ötede kız arkadaş bulmayı bırakın birkaç kişiyebirden mavi boncuk dağıtanları anlatıp, o masum yılların nostaljisini bozmayayım.

Nerede kalmıştık rüya görüyordum. Bir filmde gördüğüm Seyyal Taner Hilton oteli havuz kenarında “Son verdim kalbimin işine” şarkısını söylüyordu, Bende arkasında vokal yapan mayolu kızlarla dans ediyordum. Komşumuz olan Siverekli Sakine Teyze (Beşerik) önce kulağıma sakince “Arif, Arif” diye seslendi. Komşunuz sizde misafirdi her hal diye anlamayın. Sur içinde çocukluğu geçenler beni anladı. Yazın dört komşu evin damları bitişik olduğundan tahtlarda yatıyorduk. Benuykunun dördüncü aşaması olan ”Rapideyemovement” ifadelerinin kısaltması olan hızlı göz hareketi, paradoksal uykunun rüya görülen evresinde olduğumdan uyanamadım.Sakine Teyze “Ula Saripişo o boyda kalasan” diye bağırınca sıçrayarak uyandım. “Bizim evin telefonundan akraban Burhan beg ari.Alipaşamahallesindeki tek telefon Sakine teyzenindi. Dört rakamlı olan 3707 numarasını artık bütün akrabalarımız ezberlemişti.” Uykulu gözlerle onların Havuşune (avlu) indim. Babamın amcası oğlu Burhan Tüzün DSİ (Devlet Su İşleri) Personel müdürüydü. “Çabuk benim yanıma gel” dedi. Uykulu gözlerle Balıkçılarbaşına gidip Bağlar dolmuşuna binip stada gelmeden şehitlik  giriişindebenzin istasyonunda indim. Onların işini niye ben görüyordum ki. Sanki devlet memuru olan bendim. Burhan Amca bana 3 adet koyu kahverengi 50 TL verdi. “Hadeget enişteneve esnaflara parayı bozdur.” Her aybaşı ayın birinde benim vazifem buydu Dedem AbbasınMardinkapıda’kikahvesinde eniştem Memah beş kuruş, on kuruş, yirmi beş kuruşları biriktirir. Burhan amcama bozdururdu.

Nedenini merak ettiniz değil mi. Şener Şen’in “Namuslu” filmini izleyenler anımsayacaktır. Memur maaşlarını ilgili kurumların mutemetleri kocaman çantalarıylaİnönü caddesindeki Merkez bankasına gelirler maaşları kurumlarına götürürlerdi. Günler öncesinden maaşlar diplomat zarfların üzerine bölüm adı, isim soyadı maaş ücreti tüm küsuratıyla yazılırdı. En büyük sorun maaş küsuratıolan paraları hazırlamaktı.Burhan amcam çok titizdi kuruşuna kadar maaşları hazırlardı.  “Devletin malı deniz yemeyene ne derseniz” diyenlerden değildi. IBAN denen Quzulqurtun olmadığı, bankaların dijitalleşmediği, İnternet korsanı denilen zalımlarınsiteleri yağmalamadığı masum siyah beyaz günlerdi. Personel müdürü Burhan Amcam ve yardımcısı aynı zamanda eşi Nihal Tüzün yengemUzun toplantı masası zarf denizi gibiydi. Önce maaşları zarfın içine koyar, sonrada amcam “Saripişo İkmal Dairesi Hasan Deniz 3. Lira 35 kuruş, Eksvatör operatörü Şevket Salihoğlu 2 lira on kuruş.” der. Ben kimin ismi okunursa onun zarfına koyardım. Nihal Yengemde çalıştıkları bölümlere göre küçük beyaz çuvallara koyar. Ağzını iple bağlardı. Müstahdem o sırada toplantı odasına kimseyi sokmazdı.

Aniden içeriye birisi girmeye çalışınca müstahdem engellemek istedi. Amcam Burhan Tüzün yerindehızla kalkarak “Ne yapıyorsun o bizim eski DSİ müdürümüz Recai Kutan, kendisi MSP Malatya milletvekili oldu. Recai Bey  “Kolay gelsin arkadaşlar, eski müdürünüz sizler Kayısı kent’ten(Malatya] sarı Altın getirdi.” dedi. Elinde kese kâğıtlarında büyükçe bir kese kâğıdı vardı.Boş tabaklara kuru kayısı ve kurutulmuş tatlı kayısı çekirdeklerini koydu. “ işte Malatya’nın sarı altınları, afiyet olsun.” Dedi.Eski arkadaşlarını ziyaret amacıyla geldiğini öğrendim.Ninemin şivemizde eşbabiye dediği Diyarbekir duvaklı pilavının yaptığı kayısı hoşafını severdim. İlk defa yediğim kuru kayısı çekirdeği bademe benziyordu. Çaktırmadan diğer tabaklarıni içindeki kayısı çekirdekleri ayıklamaya başladım. Burhan Amcam “Pişo görmemiş horozlar gibi dimdikleme” (gagalama) dedi. Recai Beg kafamı okşayarak “ beğendinsearabamagel biraz daha vereyim.” Dedi.  Sonra amcama döndü “senin çocuk mu” diye sordu. Amcam “Hayır yeğenim olur, dedesinin kahvesinden her ay bize paraları bozar getirir.

“Peki bu hizmeti karşılığında bir şey alıyor mu” diye sorunca Amcam güldü. “Personelimiz değil, her geldiğinde cebimden arada 20 lira veriyorum” Recai Bey cüzdanındaneski koyu kahverengibir 50 TL çıkardı.“Bundan sonramaaşına zam yapıyorum ayda 70 Lira alacak.“ Almak istemesemde amcam al dedi. “Recai bey’in parası bereketlidir.”Aralıklarla birkaç defa gördüğüm bu nüktedan insanı geçenlerde 7 Ekim 2024 tarihinde, 94 yaşında kaybettik.Cenabı Allah mekânını cennet etsin.

Kayısıkent’ten Diyarbakır’a Gelen Recai Kutan2

En son hatıramAnkara’ya okumaya gittiğimde Babamla meclise gittiğimde koridorda gördüm. CHP Diyarbakır milletvekili Mehmet İskan Azizoğlu’nu ziyaret etmiştik.Vefa borcumdan dolayı gidip Recai Kutan’ın elini öptüm. Beni hatırladı. Dikkatimi çeken durumMehmet İskan Azizoğlu elindeki ajandaya birşeyler karaladı.Bizimle sohbete katılmadığını gördüm.Babamla kısa sohbetinde öğrenci Yurdu aradığımı duyunca hemen kartvizitinin arkasına bir isim ve telefon yazdı.İsim şimdi hatırlamıyorum. “M.T.T.B. (Milli Türk Talebe Birliği) yurt müdürüxxxx Bey” yazıyordu. Recai Bey uzaklaştı.Belkide Dünya görüşüm ve yaşam tarzımın değişeceği bir andı.Mehmet İskan Bey CHP li olan babamın kulağına birşeyler söyleyince babam Kızılay’a giderken kartviziti yırttı. Kızılay’dan dolmuş taksilere binip Emek semtindeki Diyarbakır Yurduna gittik. Oraya yerleştim. Babama ne konuştunuz diye sorsam da cevap alamadım. Bir gün sonra onu uğurladım. o zamanlar Tandoğan civarındaki Otobüs terminalinden babamı Diyarbakır’a uğurladım. Henüz Diyarbakır firmaları yoktu Elazığ Hazar Turizm firmasından bilet aldık. Otobüse el sallarken 1 numaralı koltukta oturan babam O302 otobüsün kaptanın açık olan camından başını uzatarak seslendi. “O yurda girseydin kendi fikirlerinle değil,başkalarının fikirleriyle Dünyayı tanıyacaktın. Kendi yolunu özgürce çiz. Unutma Müslüman seccadeyi serdimi her yer camidir. İstediğin yurtta abdest alabilirsin, yeter ki kendi abdestinden şüphen olmasın”